Milletin ölüm kalım savaşına “tiyatro” diyenler bize bir aydan fazla zamandır öyle bir tiyatro izletiyorlar ki sadece helal olsun diyorum, ama bol ünlemli olanından!
31 Mart’tan bu yana (bu da neredeyse iki ay), sandıktaki garabet af buyurun aptala anlatır gibi tane tane rakam rakam anlatılıyor ama malum bazı gazete ve tv’ler de kitlesini aptaldan beter ediyor ki oraya laf anlatmaktansa, deve sürüsüne hendek atlatmak ehven.
Çevremde siyasetle hiç ilgisi olmayan, S400’ü parfüm markası sanan, bir tartışma halinde “gemicik, saray” ezberleri dışında herhangi cümle kuramayan, oreal kazanına düşmüş bazı tiplerin ‘her şey çok güzel olacak’ etiketine sahip çıkmalarına; “yavyum çen düşünmeye başladın da şiyaşet mi yapıyon” şeklinde gülüp geçmem bir yana;
Ben asıl doktor, avukat, öğretmen, mühendis vesaire belli bir zekâ- eğitim seviyesinde birilerine; bu kadar temel, etik, hukuki dayanağı olan ve ideolojiler üstü bir meseleyi rakam rakam izah edip nasıl anlatamıyoruz ona takılıyorum.
Marjinal medya, kelime ışık gölge oyunlarıyla bu kadar mı geçti beyinlerin ırzına? Peki ya onlar, dünden hazır mıydı teslim olmaya? Deli sorular.
***
Her neyse ziyanı yok, hazır gerekçeli karar da sıcak sıcak çıkmışken dilimiz döndüğünce anlatalım bir daha. Tarafların oldukça sert, iddialı söylemlerle yürüttüğü ateşli bir kampanya süreci ardından geçtiğimiz 31 Mart’ta 2019 yerel seçimini gerçekleştirdik malumunuz.
Öyle ki gerek içerideki ‘beka’ söylemiyle paralel ve gerekse de bu tespiti doğrularcasına ülke dışından gelen açık müdahalelerin gölgesinde; sadece belediye başkanı, muhtar, üye, aza mı yoksa memlekete Cumhurbaşkanı mı seçiyoruz anlayamadığımız kapışmalara şahit olduk.
Hakkını verelim ki kapışma dediysek; özellikle büyükşehirlerde kıran kırana ciddi bir kapışmaydı şahit olduğumuz. Son sandıkların açılmasına kadar, hele ki İstanbul’da her iki taraf da eli yüreğinde takip etti sonuçları.
31 Mart gecesi Binali Yıldırım, kendi sandık görevlilerinden gelen tutanak verileri doğrultusunda balkon konuşması yapmaya hazırlanırken, öte yanda da CHP medyası rakip İmamoğlu’nun önde olduğuna dair sonuçları dolaşıma sokuyordu.
***
Bir gariplik olduğu açıktı. Zira AK Parti ve MHP’nin kendi sandık görevlilerinin elindeki rakamlarla, birleştirme tutanakları sonrası YSK’nın sitesine girilen rakamlar örtüşmüyordu!
Derken Cumhur’un İstanbul adayı Binali Yıldırım’ın, kimi sandıklarda gerçekte 150- 160- 200 vs olan oylarının; YSK sistemine sadece 1 (bir) veya 0 (sıfır) olarak işlenirken, tümünün CHP adayı İmamoğlu lehine yazıldığının belgeleri saatler içinde sosyal medyaya düşmeye başladı.
İşte tiyatro da buradan başladı. Takip eden günlerde, doğal olarak hukuki süreci işleteceğinin sinyallerini veren AK Parti ve MHP kanadına ve tabi ortadaki bilgi ve belgelere rağmen, İmamoğlu adeta yangından mal kaçırmanın telaşına düştü.
Anıtkabir’e Başkan sıfatıyla gitmeler, millete şikâyet etmeler, duygu sömürüleri, mağduriyet edebiyatı, olmadı YSK’ya tehditler, kimsenin pek anlamadığı hesap makineli dört işlemler derken…
Ekrem İmamoğlu 17 günlüğüne bile olsa, hak edip etmediği oldukça şaibeli mazbatasına kavuşmuş oldu ve görünen o ki “mazbata” da 2019’un en çok google’lanan kelimesi/ kelimelerinden olmaya aday.
***
Tiyatro demiştik, 17 gün boyunca bedavaya izledik. Çalışanlarla zaten aynı menü çıktığını sonradan öğrendiğimiz İBB’de çiçeği burnunda şaibeli Başkanın ilk işi “antrikot yalnız boğazımdan geçmez, bana da herkesinkinden (musakka) koy” oldu.
Şu an çok da önemi yok ama (tiyatral yeteneği görmemiz açısından) sonradan öğrendik ki yemekhane diye poz verdiği yer çay ocağı, garson diye koyduğu kişi önceki mekânı Beylikdüzü’nün kıdemli çalışanı, kolundaki saat de “aynı menüyü yiyeceği” asgari ücretlinin bilmem kaç aylık maaşı!
Bununla kalsa iyi, bir baktık beyefendi Belediyenin verilerini kopyalatıyor. Zaten sisteme girebiliyor ve bizzat tüm kontrolleri yapabiliyorken veri kopyalatma ne için? Daha ‘Bismillah’ demeden o bilgileri kim ne saikle istedi, Kimlere verilmiş sözünüz, gebeliğiniz var Ekrem Bey?
Garabet bu kadar mı, hayır… S400’ler hakkında demeç vermeler, Yunanistan’a dostluk mesajları, Kuzey Kıbrıs’a ne sıfatla yaptığı hala sır ziyaretler, paralel gündemlerle Cumhurbaşkanıcılık oynama heva-u hevesleri.. Ünlü takımını ardından sürüklemeler..
Ocak ayında AK Parti sunduğunda İBB Meclisinde reddettikleri su indirimini, tekrar gündeme getirip çoğunluğu Cumhur ittifakı olan İBB Meclisinde oylanıp geçmesine rağmen kerameti kendinden bilmeler vesaire.. Vallahi başımız döndü, ne Ekrem’miş.
***
Tabi orada birtakım tiyatrolar dönerken, Cumhur ittifakı da doğal olarak yüzlerce sayfa bilgi belge ile birlikte YSK’ya başvurusunu yaptı.
Hatta ‘hodri meydan’ diyerek oyların tüm partilerin temsilcileri dışında gerekirse TV ekranından canlı olarak halkın da gözleri önünde sayılmasını talep etti (o kadar da emin).
AK Parti’nin ilk etapta, hataların yoğun olarak tespit edilmesi sebebiyle itiraz ettiği iki ve MHP’nin itiraz ettiği bir ilçede yeniden sayım için düğmeye basılmasıyla gözler buralara çevrildi.
Tüm parti temsilcilerinin hazır bulunduğu ve sağlıklı olabilmesi- hataların giderilmesi adına oldukça yavaş işlediği için günler alan bu süreçte çok sayıda maddi hata tespit edildi ve kamuoyuyla anında paylaşıldı (sosyal medyanın gücü).
Hiç de yenilir yutulur olmayan hatalar; daha önce, (AK Parti’nin oylarının düştüğü 7 Haziran hariç) istisnasız her seçimde “uçan mürekkep, trafodaki kedi, çöpteki oylar” gibi somut belgelere de dayandıramadıkları itirazları geri çevrilen CHP’nin muğlak gerekçelerinin çok ötesinde gerçeklikte ve bu kez sonuca etki edecek çoklukta idi.
***
Sayım zorluğu yüzünden, başlangıçta özellikle maddi hataların yoğunlukta olduğu üç ilçe için yapılan itirazlar üzerine tabiri caizse tüm partiler huzurunda titizlikle yapılan ve bu sebepten günler süren sayım sonrası bilgiler de başlangıçtaki şüpheyi doğruluyordu.
Bahsi geçen engellemeler ve sayım güçlükleri yüzünden tüm sandıkların sadece % 10’u yeniden sayılabilmişti ve bu kadarıyla bile her gün yeni bir açıklama ile güncellenmek zorunda kalınan fark 29 bin’lerden 13 bin’lere düşmüştü!
Her ne kadar CHP ve Milet İttifakı’nın adayı Ekrem İmamoğlu, mağdur edebiyatıyla sesi cüssesinden çok çıkan görünür bir kitleyi arkasına alsa da ilk belirlemeler aslında kimin mağdur olduğunu çok iyi anlatıyordu.
Sokaktaki şamatayı biraz kısıp, somut rakamlara kulak verdiğinizde; sayısız sandıkta ve pek çok farklı yolla organize bir hırsızlık ve usulsüzlüğe maruz kalmak suretiyle gerçek mağdur olan Cumhur ittifakı doğal olarak bu aşamada oyların tamamının sayılmasını istedi.
Öyle ya.. Sadece % 10 sandıkta, Cumhur ittifakından (ç)alınarak CHP adayı hanesine yazılan 16 bin kadar çalıntı oy tespit edildiyse, bakalım sandıkların tamamı sayılsa nasıl bir sonuç ortaya çıkacaktı?!
***
Gelinen noktada ve tüm partiler huzurunda gerçekleşen kısmi yeniden sayımlar sonrası varılan rakamlarla bu gayet doğal bir talep olduğu gibi, ‘yeniden seçim’e göre daha az maliyetli ve zahmetli idi.
Fakat ne oldu bilin? Muhalefet tüm İstanbul için sandıkların yeniden sayılmasına karşı çıktı! Bu da yetmedi, en yetkin ağızlardan ve birden çok defa olmak üzere; karar aşamasında olan YSK üyelerine tehdit ve şantajlar savruldu (hepsi kayıtlı).
Bu da yetmedi, CHP durup durup hukuki itiraz süreci bittikten sonra yalnızca İBB seçimi değil, tüm İstanbul seçiminin yeniden yapılması; hatta 24 Haziran seçiminin de yenilenmesi talebinde bulundu!
Oysa Partilerin kendi tutanakları ile YSK sistemine girilen rakamlar arasındaki uyumsuzluğun (yani maddi hatanın) en fazla olduğu kategori Büyükşehir oylarında idi ve mağdur taraf itirazlarını bu sebepten bu kısım için yapmıştı.
Dahası, CHP; varsa kendi itirazları için, hukuki süreci gözeterek ve yine varsa somut delilleri ile beraber hangi kategoride yeniden sayım- seçim talep ediyorsa buna dair başvurusunu yapabilirdi, bunun önünde hiçbir engel de yoktu.
***
Ama bildik CHP (her zamanki gibi) kitlesini kendi medyası aracılığı ile yalan yanlış bilgilendirerek; YSK’nın kendilerine kapıları kapattığı, AK Parti ve MHP’nin talepleri doğrultusunda çalıştığı ve taraflı olduğu algısını işlemek adına:
1- Hem AK Parti’nin yeniden seçime gerek bırakmayacak yeniden sayım talebine itiraz etti, 2- Hem hukuki süreç bitiminde tutarsızca bu kez kendisi itiraz etti, 3- Ve hem de alenen yalan söyleyerek, yeniden sayıma engel olduğunu inkâr etti (neyseki dilekçe ve kameralar karşısındaki söylemleri orada)!
O günkü rakamlarla (çünkü bugün 300 bin!) 42 bin kadar geçersiz oyun tespit edildiği 31 Mart seçimlerinde, bu 42 bin’lik yekûnun son fark olan 13 bin’den büyük olması ve bunun sonuca etki edebileceği gerçeği üzerine ve de tüm çirkin söylemler, çarpıtma ve tehditlere rağmen YSK kararını verdi; “İstanbul’da seçimlerin yenilenmesine”..!
(Hemen yeri gelmişken; 1- 24 Haziran seçiminde Muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı İnce’nin de işaret ettiği üzere fark 10 milyonun üzerinde idi ve hiçbir maddi hata ile kapanacak gibi değildi.. Ve 2- Ne 24 Haziran’da ne daha önce CHP’nin itiraz ettiği hiçbir seçimde, tüm taraflar aleyhine eşit dağılan normal maddi hataların üzeri bir hata tespit edilmediği gibi somut belge de getirilmemişti.)
***
Ve dün nihayet gerekçeli karar da sayfalarca açıklandı. Örneklemelerle desteklenmiş çok uzun bir metin olduğu için özetle denebilir ki; Geçersiz oy sayısı 42 bin de değil 300.000 (üç yüz bin)! Aradaki farksa, sadece 13.742! Sayım döküm bilgisi olmayan oy sayısı 30.281..
Yine YSK; Binali Yıldırım’ın tam 35 bin oyunun Ekrem İmamoğlu üzerine yazıldığını, bunun da “sehven ve münferiden değil, bilakis kasten ve organize bir şekilde” yapıldığını söyledi (gerekçeli kararda hırsızlık yazmıyor diyenler, karar daha ne desin size el insaf!!).
Bilinçli oy kaydırma ve aktarmalardan başka yasadışı atanmış sandık memurları, kısıtlıların ve ölülerin oy kullandırılması, örgüt üyeliğinden ihraç KHK’lıların sandık başkanı yapılması, ahır ve depoların adres gösterilip başka illerden seçmen taşınması vesaire..
Çok partili dönemde (öncesi malum), belki hiçbir seçimde görülmeyen yolsuzluk, usulsüzlük, hırsızlık yapılmış kısaca... Kim yapmış, ilk olarak; üzerine gidilmesine, sayılmasına, bakılmasına, anlaşılmasına karşı çıkanların bu tavrı bize bir şeyler söylese de;
Bu işin sadece seçim iptali ile kalacağını zanneden yanılır elbette. Söz konusu organize suç örgütü, tüm siyasi parti veya yasa dışı örgüt bağlantılarıyla ortaya çıkarılacak ve kanun önünde cüretinin bedelini ödeyecektir.
***
Peki, şimdi kim/ kimler doğrudan zan altındadır?
Elbette ki, 35 bin oyu sistemli bir şekilde rakip adayın hanesine kaydırıldığı belgelenen ve de gerekirse oylar kameralar önünde sayılsın diyecek kadar da açık oynayan Cumhur İttifakı’na değil, ama;
Yangından mal kaçırır gibi kaptığı mazbatanın üstüne 17 gün haksızca oturan, kendilerine anlık iletilen resmi rakamlara rağmen kitleleri maksatlı yanlış malumatlandıran ve baştan beri (yeniden sayım- seçim vs) hatanın telafisine yönelik ne varsa tümüne karşı çıkanlar zan altındadır..
Ama yalnız değildirler. FETÖ’nün DNA’sı, tezgâhın döndüğü sandıkların tümüne bulaşmış durumda ve buradan basit bir hırsızlığın çok ötesinde işbirliğinin çıkacağı aşikâr.
Hatice OLGUN