Geçtiğimiz pazar günü, İstanbul’un simge adreslerinden, yerli- yabancı turistlerin uğrak yeri Beyoğlu’ndaki İstiklal Caddesi’nde meydana gelen patlama ile sarsıldık, kötü hafızamız canlandı.
İlk etapta sebebi anlaşılamayan saldırıdan ‘terör’ kokusu geldiğini, failin PKK/ YPG bağlantılı bir kadın terörist olması üzerinde durulduğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan yurtdışı seyahati öncesi ve saldırıdan dakikalar sonra yaptığı açıklamada duyurdu.
Aslına bakarsanız, uzun süredir pandemi ve küresel krizin etkileri üzerinden yıpratılan Hükümete, 2023 seçimi yaklaştıkça şehirlerde (daha önce de maalesef gördüğümüz) terör hareketliliği, kanlı saldırılar ve hatta önemli isimlere yönelik suikastlerle yüklenileceği konuşuluyordu.
Üstelik bu iddia, örgütün yıllar içindeki agresifleşme dönemleri ve davranış istatistiği üzerinden yapılmış kaba bir tahmin değil, hem Kandil’deki terör elebaşılarının tehditkâr ve bir o kadar da Türkiye iç siyasetinden aldıkları cüretle yapılmış açıklamalarıyla ve bir yandan da alınan istihbarat bilgileriyle üzerinde dikkatle durulan bir durumdu.
Örgüt, daha önce de 2015’teki 7 Haziran seçimi sonrası, AK Parti’nin sandıkta ilk kez tökezleyerek Hükümeti kuracak çoğunluğu yakalayamaması sonrası oluşan otorite boşluğundan faydalanmış ve kurulması muhtemel koalisyondan siyasi uzantısına bu yolla pay istemişti.
Birileri bu dönemi, “seçimden istediği sonuçla çıkamayan Hükümetin ‘ölümü gösterip sıtmaya razı etme stratejisi’ gibi akla zarar ve alçakça iftiralarla manipüle etti ve ediyor ise de; bahsi geçen yaklaşık 5 aylık yönetim boşluğu ülkede sadece teröre ve her türlü kanunsuz faaliyete yaramıştır.
Meşhur istikşafi görüşmelerle koalisyon kurulamayıp 1 Kasım seçimlerinden AK Parti tekrar zaferle çıkınca, Türkiye muhalefeti ‘kaybettik ve en olumsuz şartlarda bile milletin tercihi olamadık’ özeleştirisi yerine, Hükümete ‘saldırıların faili olma’ iması ile bir yandan da PKK’yı aklamış oldu.
Tıpkı ‘kontrollü darbe’ diyerek, Meclisimizi bombalayan 251 insanımızın katili FETÖ’yü akladıkları gibi! Tıpkı bugün de hala İstiklal saldırısına/ saldırgana dair abuk iddialara, iftiralara, bilgi kirliliği ve akla ziyan tezlere sarılarak PKK’yı bir kez daha akladıkları gibi.
Emniyet, bir yandan (maalesef sadece bir avuç trolün, terör yanlısı bot hesapların veya çoluk çocuğun değil, siyasilerden şarkıcısına, oyuncusuna bu ülkeden ekmek yiyen ünlü takımının da içinde olduğu) provakatif dezenformasyonlarla ilgilenirken, bir yandan da saatler içinde saldırganı yakaladı.
Tam on saat aralıksız süren mobese takiplerinde tam 12 bin kamera görüntüsü tek tek taranarak 23 yaşındaki Suriye uyruklu kadın terörist Ahlam Albashir saklandığı ve Yunanistan’a kaçma hazırlığı yaptığı evde kıskıvrak ele geçirildi.
Saldırganın Suriye uyruklu seçilmesi ve başörtülü görüntü vermesi özellikle istendi. Zira bu eylemle, vatandaşta; sadece can güvenliği üzerinden bir tedirginlik ve Hükümete güvensizlik doğurmak değil, artan ‘Suriyeli’ rahatsızlığı ve IŞİD’li imajıyla başka karşıtlıklar da kaşınmak istendi.
Kabul edelim, TC Emniyeti de, hem teröristi azmettiren odaklara ve hem de dünyaya tarihi mesajlarla gerekli karşılığı verdi. Teröriste eşlik eden polisimizin kararlı, vakur duruşuyla bakan her göz üzerinde kurduğu psikolojik üstünlük yanında fiziki üstünlükleriyle de terörün ‘çirkin’ yüzüne bir tokat atıldı.
Özellikle, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun; “Uyarılarımıza rağmen PKK’yı silahlandırmaya devam eden Amerika’nın taziyesini asla kabul etmiyoruz, reddediyoruz.” ifadesiyle, teröristin önünde koskoca ‘New York’ yazan tişörtlü derdest fotoğrafının iki Türk bayrağı arasında dünyaya servis edilmesi bence efsane idi.
Bunu, ben naçizane; hani şu sürekli ısıtılıp gündeme getirilen askerlerimizin başına çuval geçirilmesi vakasının bir tür rövanşı olarak görüp sosyal medyada dile getirmiştim. Tam bu niyetle mi yapıldı bilemem ama terör destekçisi ABD’nin kalesine iyi bir gol atıldığı net.
Eskiden olsa, Türkiye böyle bir saldırıdan saatler sonra faili yakalayacak, saçından tutup derdest edecek, sonrasında böyle cesurca bir açıklama yapacak, açıklamada ABD’ye kitabın ortasından konuşacak falan daa..
Hey gidi.. Ertesi gün Aydın Doğan’a bir haber yaptırılır, rütbeli askerler gündem dışı toplanır, tanklar şehirlerde dolaştırılır, Hükümet ya dize gelir veya yenisiyle değiştirilirdi vesaire. Özledikleri Türkiye biraz da budur, hem bizim muhalefetin ve hem de emperyalizmin.
Değişmeyen bir şey var ki, o da içimizdeki birilerinin sırf iktidarı zor duruma düşürmek uğruna savunamayacakları kötülük olmaması hali.. Anladığımız, 2023’e giden yol çetin. Allah ülkemizin yar ve yardımcısı olsun, bir kez daha hepimize baş sağlığı diliyorum.