ana sayfa hakkımda şiirlerim yorumlar
1
2
3
4
5
tüm yazılarım
facebook | Hatice OLGUN Twitter | Hatice OLGUN
Ana Sayfa
Menü
Öz Geçmiş
Yazılarım
Çizimlerim
Şiirlerim
Fotoğraf Galerisi
Haber & Söyleşi
Yazarlardan
Yorumlar
Bana Ulaşın
Soya & Arşiv / Tarımda Umutlar Sürmeli « geri
Tarımda “ülke olarak neredeyiz” ve “tarımsal potansiyelimize bakıldığında aslında nerede olmalıyız“ sorularına hararetli tartışmalarda yanıtlar arana dursun, olaya (en azından bu ilk yazımda) iyimser taraftan yaklaşmak istiyorum. Böylece genel karamsarlığımızdan kurtulup gelecekteki çok daha güzel gelişmeleri kendimize yakıştırabiliriz. Bu anlamda önümüzdeki uzunca yola bakarak şimdiden yorulduğumuzu düşünmektense, arkamızda bıraktığımız daha büyük ve zor kısmı düşünüp başarılmışlıklardan mutluluk duymamız gerektiğini düşünüyorum.


Geçen sene tarımsal alandaki araştırmacıları ve akademisyenleri buluşturan ülkesel bir toplantının açılış töreninde; Tarım Bakanlığından üst düzey bir görevlinin açıklamaları, bu işi meslek edinen insanlar olarak tabiri caizse içimize su serpmişti. Yetkili şöyle diyordu; “ Tarımda ilerleme yok deniyor. Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ülkemiz bir metre bezi dışardan alır ve bir avuç şekeri üretemezken, şimdi raflarda tarımsal üretime dayalı istemediğiniz çeşitlilikte ürün var. Bunun da ötesinde, bir çok üründe ihracat yapabilecek yeterliliğe geldik”.

Elbette sözü edilen gelişme sürecinde, tarım sektörünün olduğu kadar hızla gelişen sanayi sektörünün de payı tartışılmaz. Fakat gün geçtikçe genişleyen bu rengarenk ürün yelpazesinin, tamamen sanayideki gelişmeye atfedilmesi de doğru olmaz. Böyle bir iddia karşısında, tarıma dayalı sanayi sektörünün giderek artan miktar ve çeşitlilikteki hammadde ihtiyacının önemli kısmını (hatırı sayılır ithalata rağmen), iç üretimle karşılayan bir tarım sektörüne haksızlık edildiği düşünülebilir.

Bu hatırı sayılır ithalat aslında, ekonomik ve siyasi anlamda dışa bağımlılığın göstergesi olarak kabul gördüğünden hiç de iyiye yorumlanmaz. Fakat diğer taraftan da bu durumun, ülkede iyi  işleyen bir sanayi sektörünü düşündürmesi açısından çok büyük nefretle karşılanmaması gerektiğini düşünüyorum. Hızla artan ülke nüfusuna, gelişen ve sayıları gün geçtikçe artan endüstri kuruluşlarının büyüyen hammadde talepleri de eklenmektedir. Bu hızlı talep artışı karşısında tarım arazilerinin artmadığı (hatta kentleşme ve sanayileşme karşısında azaldığı) varsayılırsa, yapılması gereken tek şey birim alandan elde edilen verimde artış sağlamaktır ki; bu yolda her geçen gün önemli gelişmeler kaydedilmektedir.

Bunun yanında tarımsal gelişmeler için uzun sayılabilecek bir süreç gerekir ve bu sürecin sonunda bile ithalat, yetmediğiniz yerlerde başvurmaya devam edeceğiniz bir zorunluluktur. Aslına bakarsanız tarımsal ithalatı sıfırlamak mümkün değildir. Ülkelerin tarım alanında gösterdikleri gelişme ne düzeyde olursa olsun, ekolojik koşullarının üretimine imkan vermediği bir kısım tarım ürünü her zaman olacaktır. Bu ekolojik koşulları zorlamak mümkün olmadığı gibi, siz ayağınızı söz konusu şartlara göre uzatmak zorunda kalabilirsiniz.

Bu konu tarımsal ekonomide ülkelerin uzmanlaşmasını doğurur. Örneğin kahve (iklimsel elverişlilik yönü ile) en çok hangi ülkede yetişiyorsa orada en ekonomik yetiştiği bilinir ve siz mümkün görünmediği halde ülkenizde “sırf dışa bağımlılıktan kurtulmak adına” kahve yetiştirmeye kalkışamazsınız. Elbette değiştiremeyeceğiniz ve müdahale edemeyeceğiniz ekolojik şartlarınız, burada size engel teşkil ederek, daha baştan bu üründe ithalatı zorunlu kılacaktır. Kahveyi en ekonomik şartlarda üreten ülkeden satın alırken, örneğin fındık üretiminde uzmanlaşmışsanız; siz de dış pazarlarda fındık ticareti konusunda söz sahibi olabilirsiniz. Bu sebeple ülkeler dış ticaret ilişkilerinde avantajlı oldukları ürünlerde (ki bu ürünlere stratejik ürünler diyebiliriz) pazara hakim durumdadırlar. Örneğin pirinç Uzakdoğu ülkelerinin; soya, mısır gibi ürünler Amerika’nın; narenciye ve zeytin gibi bir kısım ürünler de Akdeniz ülkelerinin stratejik ürünleridir.

Son yıllardaki tarımsal ithalat ve ihracat kalemlerimize bakıldığında, olumsuz görüş belirtmek isteyenler için dünyada ikinci büyük pamuk ithalatçısı oluşumuz iyi bir malzeme teşkil edebilir. Aslında bu durum iyimser bakış açısı ile bakıldığında bile yeterince üzücü. Ürettiğiniz bir üründe ithalatçı olmak; bir yandan o ürünle ilgili (iç üretiminizin karşılayamayacağı kadar) büyük ve sevindirici bir endüstriyel sektöre işaret ederken, diğer yandan da yine ürettiğiniz bir üründe dışa bağımlı olmanın huzursuzluğu ve iç üretimde ürün kalitesi sorgulamalarını beraberinde getirir. Pamuk burada yalnızca temsili bir ürün olarak rast gele seçilmiş ve bahsi geçmiştir.

Pamuğun dışında, ülkemizde yetiştirilmesine rağmen (gerek kalite gerekse miktar yetersizliği yüzünden) dış alım yoluyla iç talebi karşıladığımız diğer bazı tarımsal ürünler mevcuttur. Fakat başta da söylediğim gibi iyimser bakış açımızı en azından başlangıçta korumak adına  olumsuz birkaç örneğe takılmadan, hem ihracatı ile gelir getiren, hem de istihdam sağlayan ürünlerimizden de söz etmek gerekir. Örneğin; fındık, incir, üzüm, narenciye, kayısı, kiraz, domates ve biber gibi ürünlerde ihracatımız övünülecek düzeylerde gerçekleşmektedir.

Fındıkta dünyadaki toplam üretimin % 75 gibi önemli bir kısmını Türkiye karşılamaktadır. Ülkemizde fındık rekoltesi bazı yıllarda düşüş gösteriyor olsa bile, dünya fındık pazarının hakimi olmaya yeterlidir. Fındıktan sonra üretim miktarımız itibarıyla dünya üretiminin % 75-80 ini karşılayan kuru kayısı ve yine dünya pazar  talebinin %52 sini karşılayan incir ve ardından kuru üzüm yüzümüzü güldüren ürünlerdir. Bu sayılanların dışında daha bir çok ürün, iyi bir üretim planlaması ve kalite iyileştirmesi ile ihracatı yüz güldüren ürünler arasına katılacaktır.  Bu doğrultuda yürütülen sayısız çalışma; ıslahçı, agronomist, ekonomist ve bitki korumacı entegrasyonu ile ve fedakarlık gerektiren şartlarda yürütülmektedir. Bu tür kapsamlı çalışmalarla, bir yandan dış pazar standartlarına uygun çeşitler geliştirilmesi ve üretime kazandırılması sağlanarak, diğer yandan da ülkemiz tarımının önünü tıkayan kaliteli tohum ihtiyacı ve çeşit alternatifi azlığı gibi sorunların aşılmasına gayret edilmektedir.

Sonuç olarak, korumayı dilediğimiz iyimser bakış açımızı özetleyen uzunca bir cümle ile diyebiliriz ki: Türk Tarımında, miras yoluyla parçalanan ve bu sebeple mekanizasyona elverişsiz tarım alanlarına rağmen; yüksek girdi fiyatlarının maliyetleri yükseltmesinin ithal  ürünlerle rekabeti güçleştirmesine rağmen; geçimlik tabir edilen küçük işletmelerin sayı olarak fazlalığına karşın üretime katkı seviyelerindeki düşüklüğe rağmen; tamamen kontrolsüz şartlarda gerçekleşen tarımsal üretimin taşıdığı tüm risk ve belirsizliklere rağmen;

Üretim öncesinde isabetli tahmin yapılamayışının getirdiği arz fazlası durumunda üreticinin, tersi durumda tüketicinin zarar görmesi gibi planlama açısından zor yönetilebilen terazi kefelerine rağmen; üretimi takip eden dönemde pazarlama, alım garantisi, depolama vs. gibi sıkıntılara rağmen ve daha bir çok olumsuzluğa rağmen belki fazla cesurca bir yaklaşımla diyoruz ki; tarım kesiminde yapabileceklerimiz konusunda hala iddialıyız. Umuyoruz ve diliyoruz ki; bu ülkede tarımda ve her alanda her şey, insanımızın hak ettiği derecede güzel olacak…



Hatice Olgun

Yorum Yazın Tüm Yorumlar
Güvenlik
Galeri
Sayfanın tüm hakları Hatice OLGUN’a aittir. 2015 ©
ana sayfa | hakkımda | fotoğraf galerisi | çizimlerim | şiirler | haber & söyleşi | yazılarım | yazarlardan | Yorumlar | bana ulaşın KA İnternet Bilişim Teknolojileri Tic. Ltd. Şti.