Hain FETÖ’nün darbenin de ötesinde ülkeyi açıkça işgale yeltenip demokratik usullerle o makama gelmiş Cumhurbaşkanına suikasta cüret ettiği,
Ülkenin Genelkurmay Başkanının boğazının kemerle sıkılarak silah zoruyla bildiri imzalatılmaya çalışılıp, darbe girişimini reddeden bazı başka rütbeli askerlerle birlikte karargâhtan uzak bir noktada esir tutulduğu,
Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanının başından vurularak, kendilerine mukavemet eden EGM’deki diğer üst düzey polislerin de aynı şekilde esaret yahut infaz yoluyla etkisiz hale getirildiği,
Aynı saatlerde Jandarma Genel Komutanlığı, TRT ve Zırhlı Birlikler Komutanlığı’na saldıran hainlere operasyon hazırlığı yapan Gölbaşı Özel Harekât mensuplarının, TSK’dan çalınma F-16’larla vurularak 47 polisimizin kahpece şehit edildiği,
Hain örgütün sözde askerlerinin köprüleri- yolları tuttuğu.. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Emniyet Genel Müdürlüğü, Genelkurmay Başkanlığı gibi pek çok kamu binasının ve dahi düşmanın savaş şartlarında el sürmediği Türkiye Cumhuriyetinin kalbi TBMM’nin bombalandığı,
Bütün bu hainliğe, pervasızlığa direnen silahsız vatandaşlarımızın tanklarla biçildiği, bombalarla havadan vurulduğu, ağır makineli silahlarla tarandığı… Bu şekilde verdiğimiz tam 241 şehidin yanı sıra,
Pek çoğu (sapasağlamken) o gecenin izlerini ömür boyu bedeninde taşıyacak birer engelliye dönüşen, çoğunun tedavisi halen devam eden 2 bin 194 de gazimizin olduğu o kara gecenin ardından tam 7 ay 10 gün geçti…!
***
7 koca ay.. Tıbbi literatürdeki ölümle sonuçlanmamış sayısız 7 aylık doğum vakasına bakarsanız, bir bebeğin hiç yoktan dünyaya gelebilmesi için bile hiç de azımsanmayacak bir süre iken,
Yarım asırdır Devlete kök salmış, gerçek yüzünü gizlemeyi başardığı o dönemlerin birinde Kemalizm’in sopasından kaçarken (hatırlayın; kapatma davaları, 367 kararları, Cumhuriyet mitingleri!) ‘dolu’ya tutulan AK Parti’nin bi nevi fiiliyattaki hükümet ortağı olmuş 40 yıllık sinsi bir yapı ile mücadele için yetersiz bir zaman parçası olduğu kesin.
Çoğumuzun ilk günkü gibi dehşeti hatırladığı, hangi görüşten- partiden olursak olalım düşmanın yüzünü- kim olduğunu asla unutmadığı bu 7 ayın sonunda dün, önceki gün nihayet hukuk karşısına çıktı hainlerin bir kısmı!
Yazık ki bırakın acılı şehit ailelerini, bırakın sapasağlam yiğitlerken 16 Temmuz sabahına engelli olarak uyanan gazilerimizi, bırakın doğrudan canına kastedilen devlet büyüklerini.. Biz sıradan vatandaşın bile içini sızlatan bir fotoğraf verdi hainler mahkemede.
Sanki masum sivillere silah doğrultan, yüzlercesini şehit eden, Meclisi bombalayan, Devletin altını oyan, Cumhurbaşkanına suikasta kadar işi vardıran (hukukta tanımlanmış bunlardan daha ağır suç var mı bu arada?) bunlar değilmiş gibi,
Örgüt adına sanki “yıkılmadık ayaktayız” propagandasını gözümüze sokarcasına traşlı, bakımlı, grand tuvalet giyinmiş canilerin bir frakı, silindir şapkası ve papyonu eksikti kimse kusura bakmasın!
İlk ifadelerin değiştirilmesi, mobeseler kayıtlar deliller her şey ortadayken suçun tümünü geberen hainlere yükleyerek aklımızla dalga geçilmesi, “çözülmeyin” emrinin bir yerlerden iletildiğinin şebekenin ayaklarının tam olarak çökertilemediğinin en iyi kanıtı!
***
Belli ki yenilen pehlivan güreşe doymazmış hesabı milletten yedikleri şamar yetmemiş, belli ki fırsat bulduklarında yeniden deneyecekler.
Bu cesareti de yazık ki büyük oranda, o günleri kolayca unutan ya da zaten girişimin başarısız olmasına için için üzülen bazı muhaliflerin darbe öncesindeki 15 Temmuz’u oluşturan zemine (dolaylı da olsa) katkı sundukları tavırlarına aynen geri dönmesinden devşiriyorlar.
Malumunuz, 40 yıllık bu sinsi yapılanma karşısında Devletin işinin hiç de kolay olmadığı, öte yandan 15 Temmuz gibi cehennem bir gecenin refleksi olarak da eli kolu bağlı seyredemeyeceği aşikar.
Sanki Meclisin kamu binalarının bombalanması, silahsız vatandaşlarımızın sokaklarda kurşuna dizilmesi ve tümüyle o kâbus gece çok olağanmış gibi, olağanüstü hal (OHAL) ve KHK’lara (detayda demiyorum) dil uzatanların da niyetinin temiz olmadığı ortada.
Anlamayanlara yardımcı olacaksa özetle durum şu; o gece komaya giren hastaya acil müdahale yapıldı, hastamız çok şükür kurtulduysa da hastalığın yeniden ilerleme riski bitmiş değil.
İşte OHAL kapsamındaki KHK’larla yapılan tam da hastalık etkeni mikrobu vücuttan temizleme, en azından tekrar tehdit oluşturmayacak seviyelere geriletilmesi çalışmasıdır. Evet ilacın tadı çilekli değildir, ama gereklidir.
Ve bu noktada tepkililere soruyorum; yapılmasın mı, birtakım yan etkileri var diye tedavi yarıda kesilip hastayı bu kez tamamen kaybetme riski göze mi alınsın, ne diyorsunuz?
***
Kaldı ki F 16’larla, topla, tüfekle, cebirle darbe/ işgal girişiminde bulunmak ülkeye zarar vermenin yegâne yolu da değil (bunu gerçekten de iyi ayıt edelim).
Devletin, tehdit unsuru olarak hala orada duran azılı bir örgütle mücadelesini zorlaştıran her tavır ya da yine esefle şahit olduğumuz gibi aynı odakların ekonomik silahlarına (misal dolar suikastına) destek vermek de tali yollardan aynı kapıya çıkar.
Bu süreçte maalesef CHP’nin bu ölüm kalım mücadelesini kolaylaştırdığı söylenemez. FETÖ Tv’lerinin kapatılmasına, elebaşısının kitaplarının toplatılmasına, tetikçi gazetecilerinin tutuklanmasına 15 Temmuz yaşanmışken bile hiç yüzü kızarmadan karşı çıkan CHP Lideri;
Kol kırılır yen içinde kalır misali açıkça dile getirilmese de kendi tabanında da pek çok soru işaretleri ve güvensizliğin kaynağı... Nitekim CHP’liler, uzun süredir ilk kez doğru pozisyonda olmanın gönül rahatlığıyla Yenikapı’da idiler, hissetmek hiç de zor değildi.
Genel Başkanının bile FETÖ manevralarıyla o koltuğa oturduğu ağızlarda dolaşan CHP yönetiminin azılı örgütle mücadeleyi zorlaştırdığı bu süreçte, Hükümetin en büyük şansı milli ve cesur duruşuyla MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli oldu kuşkusuz.
Kimi çevrelerin ‘koltuk sevdası’ diyerek küçültmeye çalıştığı bu duruşun, gerçek bir ruhu olduğunu anlamaları için; 7 Haziran sonrası HDP’li tüm koalisyonları ve CHP’nin altın tepsideki çöpsüz üzüm Başbakanlık teklifini nasıl reddettiğini hatırlamak yeterdi oysa.
Onlar bunu hatırlamasa bile, milletin ezici çoğunluğunun 15 Temmuz’u asla unutmadığı; AK Parti ile MHP’nin ortak bir zeminde birleşmesinin de bu ülkede o cehennem geceyi bir daha yaşamama adına olduğu açık.
Malum o gece makarna, ekmek, ATM kuyruğuna girmek varken, canıyla kanıyla bedel ödeyenlerin de ekserisi bu iki siyasi hareket mensuplarıydı ve 16 Nisan’da bir benzerini sandıkta yapacaklar!
Hatice OLGUN
haticeolgun2@gmail.com