ana sayfa hakkımda şiirlerim yorumlar
1
2
3
4
5
tüm yazılarım
facebook | Hatice OLGUN Twitter | Hatice OLGUN
Ana Sayfa
Menü
Öz Geçmiş
Yazılarım
Çizimlerim
Şiirlerim
Fotoğraf Galerisi
Haber & Söyleşi
Yazarlardan
Yorumlar
Bana Ulaşın
Yazılarım / Bir yıl sonra 15 Temmuz « geri
Ortak fikir şu ki; 15 Temmuz bir darbe girişiminden öte, TBMM dâhil stratejik noktaların tıpkı savaş zamanlarındaki gibi bombalarla vurulduğu açık bir işgal girişimiydi. Nereye ne kadar sızmış olursa olsun üç kuruşluk FETÖ’nün ve onun sidikli liderinin boyunu çok çok aşan bu aşağılık girişimin akıl hocaları- finansörlerininse; bugün Büyükada’da toplantı halinde basılan casusların iadesini isteyen, buna karşılık FETÖ'cüleri teslim etmeyip besleyen, Gezi’den beri Türkiye’deki Hükümet karşıtı her hareketlenmeye medya organlarından destek veren, 17- 25 Aralık’ta sonuç alamadıkları Halkbank davasını ABD’de hortlatarak buralardan medet uman, çeşitli kredi derecelendirme kuruluşları ve spekülatif dolar hareketleri üzerinden ekonomimizi kerelerce hedef alan, Katar ablukası/ Müslüman Kardeşler iftirasıyla farklı cephelerde köşeye sıkıştırmaya kalkan ve sözde DAEŞ’e karşı PYD’yi (dolayısıyla PKK’yı) tırlar dolusu silahlandırarak bize karşı semirtenlerle maalesef aynı odaklar olduklarını biliyoruz!

15 Temmuz’un üzerinden koskoca bir sene geçti. Kendi adıma ve tabi meydanların ruh haline de baktığımda; bir yıl önceki coşkunun- öfkenin-  hüznün yerli yerinde durduğunu, hatta katmerlendiğini söylemem yanlış ya da abartı olmayacak.

Tehlike geçti mi, hayır! Bugün halen toplantı halindeyken basılan casusların üzerinden, Doğu ve Güneydoğusu bölünmüş Türkiye haritalarıyla, bu planı kolaylaştıracak zemin oluşturma yolunda kaos eylem planları çıkıyorsa vazgeçmemişler, hatta daha da edepsizleşerek çok daha cüretkar bir halde geri dönmüşler demektir (hiç gitmediler o ayrı)!

Ortak fikir şu ki; 15 Temmuz bir darbe girişiminden öte TBMM dâhil, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi- Genelkurmay Başkanlığı- Emniyet Genel Müdürlüğü- Gölbaşı Özel Harekât Dairesi Başkanlığı- TÜRKSAT gibi stratejik noktaların tıpkı savaş zamanlarındaki gibi bombalarla vurulduğu açık bir işgal girişimiydi. Nereye ne kadar sızmış olursa olsun üç kuruşluk FETÖ’nün ve onun sidikli liderinin boyunu çok çok aşan bu aşağılık girişimin akıl hocaları- finansörlerininse;

Bugün Büyükada’da toplantı halinde basılan casusların iadesini isteyen, buna karşılık kendileri alçak FETÖ'cüleri teslim etmeyip besleyen, Gezi’den beri Türkiye’deki Hükümet karşıtı her hareketlenemeye medya organlarından destek veren, 17- 25 Aralık’ta sonuç alamadıkları Halkbank davasını ABD’de hortlatarak hiç olmadı buradan medet uman, çeşitli kredi derecelendirme kuruluşları ve spekülatif dolar hareketleri üzerinden ekonomimizi kerelerce hedef alan, buradan yapamadığını Katar ablukasıyla/ MİT tırları kumpasıyla yapamadığını da (Lahey hayali!) Müslüman Kardeşler iftirasıyla yapmaya kalkanlarla,

Sözde DAEŞ’e karşı PYD’yi (dolayısıyla PKK’yı) tırlar dolusu silahlandırarak bize karşı semirtenlerin de maalesef aynı odaklar olduğunu biliyoruz. Ve gerçek şu ki; asla vazgeçmeyecekler!

Geçen yıl bu vakitler..

15 Temmuz 2016.. Cuma’yı, haftayı devirmenin yorgunluğuna ilaveten sanırım bir de ayrıca (klasik ben) yine bir yahut birkaç günlük uykusuz olmalıyım ki o gece vurup kafayı erkenden yatmayı planlıyorum. Yatsı namazını bu sebepten erken kıldığımı hatırlıyorum (ki) bu hesapla saat 22:30 filan olmalı; kızlarımdan biri sürekli yanıma gelip giderek bir şeyler söylemeye çalışıyor, namazı bitirmemi beklerken “anne garip şeyler oluyor, twitterda köprü möprü bişeyler yazıyorlar” diyor.

Sakin olmasını söylerken, köprünün askerlerce tutulduğunu duyduğumda bir kalkışmaya asla ihtimal vermiyorum ilk anda..  “Yok canım olur mu öyle şey, yine bir terör ihbarı alınmıştır, bu seferki ne kadar ciddiyse artık köprü önlem amaçlı tutulmuştur” diyorum. Dakikalar içinde İstanbul ve Ankara’da savaş jetlerinin alçaktan uçmaya başladığı, yanı sıra Genelkurmay’da olağandışı hareketlilik olduğu, hatta silah sesleri geldiği haberlerini duyunca bir şeylerin normal olmadığı şuramıza oturuyor.

(Sonradan öğreniyoruz, o anlardan çok önce, saat 21:43 civarı 15 Temmuz’un ilk şehidini Genelkurmay’da vermişiz bile :( Koruma Astsubayı Başçavuş Bülent Aydın, derdest edilmeye çalışılan komutanını korumaya çalıştığı sırada, darbeci hainlerin yakın mesafeden açtığı ateşle karın bölgesinden vurularak şehit ediliyor!)

Net bir açıklama, sosyal medyada yazılan can sıkıcı bilgilerin hiç olmazsa teyidi için haber kanallarına kulak kesiliyoruz. Bir süre sonra 23:00 gibi Sn. Başbakanımız Binali Yıldırım NTV’ye bağlanmak suretiyle bir açıklama yaparak; “Evet, bu bir kalkışma girişimidir, gereği yapılacaktır” diyor, oldukça kararlı bir tonda.

Kalkışmanın, 15 Temmuz’dan çok önce Hükümetin her alanda mücadeleye giriştiği FETÖ tarafından gerçekleştirildiği; yaklaşan Ağustos ayındaki YAŞ’ta TSK’dan da yoğun tahliyelerin olacağı bilgisiyle, TSK içindeki pek çoğu general düzeyindeki 40 yıllık FETÖ hücrelerinin son bir çırpınışı olduğu herkesin kafasında ve tv’lerdeki yorumcuların ağzında, artık yavaş yavaş puzzle parçaları yerine oturuyor!

İlerleyen Saatler..

Derken TSK’nın internet sitesinde, Yurtta Sulh Konseyi imzalı korsan bildiri yayınlanıyor. Ardından 23:45’de bir grup asker TRT’ye silahlarla girerek, tecrübeli TRT spikeri Tijen Karaş’a darbe bildirisini okutuyor.. Bildirinin içeriğine kulak kabarttığınızda zaten 17- 25 Aralık’tan beri mal edilmeye çalışılan ‘yolsuzluk’ ve diğer ithamlardan anlıyoruz ki bu aşağılık kalkışma şüphesiz FETÖ işidir!

Az sonra Milli Savunma Bakanı Fikri Şık bildirinin korsan olduğunu açıklarken, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan’ı arayarak darbelerin kabul edilemez olduğunu, hükümetin yanında olduğunu söyledi ki işte ilk dakikalarda yapılan bu açıklamalar kuşkusuz en kıymetli, en gerçek ve samimi olanlardı.

O sırada, bulunduğumuz sokağın bir üstündeki caddede yoğun korna sesleri, hareketlilik.. Diyebiliriz ki vatandaşların bir kısmı sokağa, Sn. Cumhurbaşkanının Facetime üzerinden CNNTürk’e bağlandığı ve tam bir lider gibi dimdik durarak halkını sokaklara meydanlara davet ettiği 00:25’ten önce zaten çıkmıştı.

Bulunduğum mahallede çokça Sözcü okunur. Cumhuriyet Bayramlarında, 10 Kasım’larda bayraklı- posterli coşkularına çokça şahit olduğum komşularıma bakıyorum, o gece hepsi üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi sessiz. Balkonlara çıkan birkaç meraklı mahalleliden başka, sokakta yaşam belirtisi, bir ekmek kırıntısı kadar tepki yoktu diyebilirim (ki onların, başka zamanlardaki tepkilerinde tencere tava o da yetmeyince balkon demirleri çalmaktaki ustalıklarına şahidizdir).

“Çıksak mı, altımızda bir aracımız- yanımızda bir erkek olmadan böyle bir karmaşada sokağa çıkmamız ne derece uygundur, kendimi geçtim kızlarımı tehlikeye atmam doğru olur mu??” diye hızlıca düşünüp tarttığım kısa bir tereddüt halinden sonra üzerimize bir spor ayakkabı, bir kot geçirme süresi içinde sokakta buluyoruz kendimizi.

Yine olsa yine çıkarız..

Az önce de söylediğim gibi bizim sokak sessiz, herkes sus pus. Ancak (az önce korna sesleri gelen) bir üst caddeye çıktığımızda çok şükür biraz daha rahatlıyor içimiz Zaten biraz daha ileriye doğru yürüdüğümüzde, pek çok insana, hele meydana yaklaştığımızda insan seline karışıyoruz çok şükür…

Ve hiç unutmadığım, unutamayacağım detay; sala sesleri.. Bitip tekrar başlayan, o saatlerde garip duygular çağrıştıran.. Hem henüz bilmediğimiz şehitlerimizin hüznünü bize önceden haber veriyor gibi dertli, hem “Allah var, gam yok” tevekkülünü hatırlatıyor gibi güven verici, hem dünyayı ona ait şeyleri yok sayıyor gibi, hem bir yolculuğa çıkıyoruz gibi, hem sonsuza dek buralarda kalıyoruz gibi.. Karmakarışık hisler :(

Bu hislerle, kâh yol boyu korna ve bayraklarla ilerleyen araçlara el sallayarak, kâh sloganlara eşlik ederek Samsun Cumhuriyet Meydanı’na vardığımızda millet öfkeli, coşkulu, kıyamet gibi. Öyle ki bir boşluk bulup girmek falan mümkün değil. Bu durumda hemen yandaki çok katlı Cimit Center’ın Meydan’a bakan balkonlarından birinde yer buluyor, buradan/ buradakilerle coşkuya ortak oluyoruz.

Saatler içinde coşku yerini hüzne, hüzün yerini öfkeye bırakıyor. Bazı noktalarda darbeci hainlerin ağır silahlarından çıkan ateşiyle şehitlerimiz olduğu haberleri gelirken, Ankara Gölbaşı’nda Polis Özel Harekat Eğitim Merkezi’nde şiddetli patlama olduğu bilgisini alıyoruz. Ancak hainliğin alçaklığın boyutunu anlamamız için saatlerin biraz daha ilerlemesi gerekiyor, zira henüz ne Gölbaşı’ndaki 50 özel harekatçımızın ve ne de çoğu sivil diğer 200 vatandaşımızın şehadetinden haberdarız o saatlerde..

Derken Anadolu Ajansı, Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar’ın rehin alındığı, TSK’nın üst düzey komutanlarından haber alınamadığı bilgilerini geçiyor. Eskişehir Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mehmet Şanver’in kızının Moda Deniz Kulübü’ndeki düğününün beş helikopterle inen darbeci askerlerce basıldığı, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal ve üst düzey komutanların da yine darbeci hainlerce rehin alındığı, Donanma Komutanına ulaşılamadığı haberleri sonra!

En uzun gece..

Saat 02:00 civarı.. O zamanki adıyla Boğaziçi, şimdiki adıyla 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde üniformalı hainlerin sivil vatandaşlar üzerine ateş açtığı, şehit ve yaralılar bilgisi..  Genelkurmayın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün, TÜRKSAT’ın hele ki düşmanın bile dokunmadığı TBMM’nin de bombalandığı, artık ihanetin- alçaklığın boyutunun akıl hayal sınırlarımızı test ettiği saatler bunlar!

Saat 03:00.. Anlaşılan o ki Marmaris’te birkaç günlük tatilindeyken (onların bakış açısıyla “kıskıvrak”) yakalanacağı umulan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın, iç- dış kaynaklı bazı iddiaların aksine ne Yunanistan’a ne Almanya’ya hiçbir yere! Sığınmayıp her türlü riski de göze almak suretiyle ve havada geçen kritik saatler sonrasında Atatürk Hava Limanı’na indiği saatler artık.

Onu orada sapasağlam ayakta görünce, o sırada internet üzerinden yayın yapmakta olan ve birkaç gün öncesinden “yatakta basılacak, şafakta asılacak” twitleri atmaya başlayan hainlerin suratlarının iyice buruşarak ebemin ayak derisine döndüğü, bizim ve sokaklara dökülmüş vatandaşlarınsa içlerimizin bir nebze rahatladığı andır bu çok şükür!

15 Temmuz’dan hemen önce Sözcü Gazetesinin nerdeyse açık adres vererek ifşa ettiği Erdoğan’ın Marmaris’te kaldığı otele, dakikalar farkıyla gelip onu bulamayan darbeci şerefsizler taş üstünde taş bırakmıyor tabiri caizse ve ele geçirdikleri korumaları da işkenceyle- onlarca kurşunla acımasızca katlediyorlar!

Sabaha karşı..

Her biri içimizi yakıyor, içim yanıyor o saatlerde. 03:00 civarı eve dönüyoruz, istiyorum ki haber kanallarını tek tek gezeyim. Her şeyi bilmek istiyorum, her şeyi! Dediğim gibi saat 03:00 suları ve artık (silah bırakmamakta direnen birkaç grup hariç) girişimin bastırıldığı nerdeyse kesin, ki bazılarının dili çözülmüş “seçilmiş hükümetin yanındayız” gibi riyakar açıklamalar almış başını gidiyor.

İlk dakikalarda girişimi kınayarak seçilmiş hükümetin yanında konumlanan, doğrudan Genel Merkez’e giderek cesurca ve net davranan MHP Lideri devlet Bahçeli’nin aksine; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir açıklama yapmak için bekleme- düşünme (ve belki danışma) ihtiyacı duymasıyla, Atatürk Havalimanından darbecilerin (milleti ezdiği) tanklarını kibarca çekmesinin ardından geçtiği güvenli bir evden girişimi çay- kahve yudumlarken izlemesi de 15 Temmuz’a giden sürece baktığınızda şaşırtıcı olmayan gelişmelerden.

Sabaha karşı 06:00 civarı.. Artık gün ağardı, o saatte bile hala Külliye’yi bombalayan gibi kimi gruplar hariç artık girişim nerdeyse tamamen bastırılmış, kısa bir süre sonra Köprü trafiğe kısmen açılmış, Sabiha Gökçen Havaalanı’nda uçuşlar yapılmaya başlanmış, darbeci hainlerin çoğu ele geçirilmiş..

Türkiye hem hiçbir şey olmamış gibi rutinin aksamadığı bir Cumartesi gününe uyanırken, öte yandan da günün ağarmasıyla netleşen bilançoda ortaya çıkan 250 şehidin hüznü- hikâyeleri- yakınlarının acısına ilaveten; Meclis, sokaklar ve diğer binalardaki hasarın büyüklüğü- manzaranın korkunçluğu neyle baş ettiğimizin, nelerle baş edebileceğimizin ip ucu olarak orada durmaktaydı!

Ve artık 16 temmuz, saat sabah 08:00 civarı.. Sanırım “artık daha da yatılmaz” mealinde attığım bir twitin ardından çay koyuyorum ocağa.. Hüzünlüyüm, gece boyu bazen ağlamaktan- belki uykusuzluktan gözlerim acıyor, yüreğimin acısı gözlerimin bin katı. Öfkemi ise tarif edemiyorum. Rabbim bir daha yaşatmasın, Amin!


Hatice OLGUN

haticeolgun2@gmail.com

Yorum Yazın Tüm Yorumlar
Güvenlik
Galeri
Sayfanın tüm hakları Hatice OLGUN’a aittir. 2015 ©
ana sayfa | hakkımda | fotoğraf galerisi | çizimlerim | şiirler | haber & söyleşi | yazılarım | yazarlardan | Yorumlar | bana ulaşın KA İnternet Bilişim Teknolojileri Tic. Ltd. Şti.