|
|
|
|
|
|
Sinead O’connor dan “nothing compores to you” klibini görmüşlüğünüz var mıdır bilmem, ama şayet görmediyseniz şiddetle tavsiyemdir (bknz: Youtube).
Hani şu; neredeyse bütün bir şarkının “kel-entelektüel” ve çok da “güzel İrlandalı” bir kadın yüzü etrafında dönüp, “beynelmilel” bir ağlamayla tamamlanışından bahsediyorum.
Bütün bir şarkı boyunca ne bir bacak- ne göğüs- ne kalça...
Kısacası “az et- çok marifet” görebileceğiniz, “yüzümle de dinletirim” baş kaldırışından bahsediyorum.
Ya da “dazlak kadın” yönüyle benzerlik kurabileceğiniz gibi, “G.I.Jane” filminde “kadın” kimliğini başarıyla gizleyen askerin kirli yüzündeki “Demmy Moore” saklanışından bahsediyorum...
Kısacası, bir klip, anlamlı sözler ve görünce rujunuzdan-perçeminizden utandıran bir kadın yüzünün tam ortasındaki anlamlı gözler…
Tüm bu sadelikte ne yok diyorsanız, “erkek” ve “saç” hiç yok…
Erkek ve saç…
Son günlerde ne çok var oysa! Ne çok “saç” konuşuluyor ve ne çok karar veriyor erkekler “saç”lar üstüne, kökü bir başkasındayken üstelik…
Küçükken (beş-altı yaşlarımda) babam kız kardeşimle beni elimizden tuttuğu gibi mahallenin erkek berberine götürürdü.
Sanıyorum, henüz “güzellik” ve “farkındalık” kavramlarının bizden çok uzakta olduğunu düşünüp, kendi saçıyla birlikte bizi de aradan çıkarmanın kolaylığını yaşıyordu.
Her ne kadar “kız saçı olsun” diyerek sıkıca tarif etse de, adamın eli alışmış bir kere…
Ayaklarımızın yere değmediği koltuklara oturup da, “berber”in (yani beş yaşımın gözüyle “barbar”ın) kafamızla işi bitince bir bakardık ki bizim saçlar yine olduğu gibi yerde…
Olayın sonunda en çok üzüldüğüm belki de tek bir “firkete”nin bile kısacık saçımda durmayışı olurdu.
Sanki, daha iki ay önce aynı böyle ağlayarak kalktığım koltuğa, bu en son oturuşumdan önce saçlarım ta belime kadar uzunmuş gibi bir de saatlerce ağlardım.
***
Şimdi gülerek hatırladığım bu durumda,
Bırakın o zamanlar babamın “şeker alma”sını, az saçlı başımı “okşama”sını ve bırakın kadın berberi için söz verilen “bir daha”sını...
Güneşle ayı yan yana getirse üzüntümden sıyrılmam konusunda hiç bir işe yaramazdı…
“Kökü sende, yine uzar” demezler miydi bir de! Evet “kök”ü bende ama “her hakkı” başkasında ne hikmetse…
Ben büyüdüm. Şimdi saçlarım kendi irademle taranır, dilediği kadar uzanır. Canım ille de kestirmek isterse; bir kadın kuaföründe yere basan ayaklarımın dibine düşer, ne yaptığını iyi bilen bir makasın ucundan “çoktandır”.
İlerleyen zamanlarda başka tarafa taramak, bir eşarpla bağlamak ya da birkaç beyaz koparmak istersem, şimdiden söylemeliyim ki “bu ancak benim kararımdır”.
“Saçlar ve erkekler” dedim ya yazımın başında; bakıyorum da o zamanlar başıma gelen “berber-babam ve ben” durumları bu gün de aynen devam;
Saç bizim, karar erkeklerin…
Kimisi; ağabeyiniz-babanız-kocanızdır; “zorla” başınızı örter, kimisi oy verdiğiniz siyasetçiniz, rektörünüz, hocanızdır; “zorla” başınızı açar…
***
Not:
Bu yazı aslında 13.02.2008 tarihlidir.
Bu gün (yani 18.10.2010 tarihinde) yeniden gündeme getirilişinin sebebi de olsa olsa; "kadınların giyinme özgürlüğüne müdahale" gibi çağdışı konularda, erkeklerin bir kez daha yoğun tartışır hale gelişidir.
Ve sanırım...
Herkes dilediği gibi giyinmeden... Çiçekli tokayı- bereyi- tacı- tüyü- püskülü tasasızca başa takmanın özgürlüğü, çiçekli eşarbı başa takana verilmeden... Çiçekli tokayı- bereyi- tacı- tüyü- püskülü takış şeklini belirlemeyenlerin, çiçekli eşarbı takış şekline karışır olmaları sona ermeden...
Defalarca yayınlanıp gündeme gelecektir.
Saygılarımla.. |
|