ana sayfa hakkımda şiirlerim yorumlar
1
2
3
4
5
tüm yazılarım
facebook | Hatice OLGUN Twitter | Hatice OLGUN
Ana Sayfa
Menü
Öz Geçmiş
Yazılarım
Çizimlerim
Şiirlerim
Fotoğraf Galerisi
Haber & Söyleşi
Yazarlardan
Yorumlar
Bana Ulaşın
Yazılarım / Onu Konuşabilmek.. « geri
Onu insan oluşunun bütün samimiyetinden soyup, kuru ve soğuk bir ikona haline getirmek.. Ve insana has tüm kusurların insafsızca yok sayıldığı doğa üstü bir role oturtmak hem sadeliği ile tanınan bu büyük insanın anısına ve hem de 'onu olduğu gibi sevmeye hazır' bizlere yakın döneme kadar yapılmış haksızlıktır diye düşünüyorum.

Yetmiş üçüncü ölüm yıl dönümü nedeniyle Mustafa Kemal Atatürk bugün bu ülkede bir kez daha anıldı.

Yine çok şey yapıldı, söylendi. Taziyeler, anıtkabir ziyaretleri, saygı duruşları, konuşmalar... Anıları, hiç görülmemiş fotoğrafları... Ve hatta dost meclislerinde dinlediği türküleri- şarkıları...

Ama hiç biri; sıra dışı tüm kimliklerinin ötesinde, onu salt insan haliyle gözler önüne seren Sarı Zeybek belgeseli kadar aylardan kasım olduğunu hatırlatmadı bana…

Her şeyden önce; susamış-acıkmış, sevmiş, üzülmüş, yeri geldiğinde pişmanlık duymuş ve belki de zaman zaman çok öfkelenmiş bir ömrün son dönem öyküsüydü bu benim için.

İkincil olarak bu ülkeyi yönetmiş birinin aramızdan ayrılış belgeseliydi; yani tarih-mekan-kimlik gibi bir çok belirleyicinin öğretisinden öte, hislendiren yanıyla hafızamdaki önceliğini aldı.

Bu siyah-beyaz fotoğraf şölenine, bu her şeye birkaç adım daha yakından bakışa, bu erken ayrılışa, bu yalnızca başkaları için yaşamışlığa, bu ızdıraplı hastalık sürecine ben de nemli bir hüzünle katıldım...

Belgesele emek veren Can Dündar'ın, yürekte var olanı derinlerden bulup çıkarmadaki ustalığından mıydı bu yoğun hüzün duygusu?.. Yoksa ülkenin bu günkü hassas durumunda milli mücadele ruhunun küçük bir zerresinin üzerimize sinmişliği miydi bunca hüzünlendiğim bilemedim.

Bir şeyi fark ettim ki bu belgeselle Atatürk; askeri dehasının, kararlı siyaset adamlığının, gözü kara liderliğinin ve sair özelliklerinin ötesinde, etiyle-kemiğiyle ve ölüm karşısındaki çaresizliğiyle her birimiz kadar insandı gözümde.

Bir an “keşke böyle anlatılsaydı bize” diye düşünmeden edemedim, hep bu belgeseldeki gibi insan yanlarıyla ve zaaflarıyla anlatılsaydı.

Ne olurdu bütün başarıları ve iyi yanlarıyla birlikte içki-sigara sevdiğini de bilseydik? Ne olurdu... 1938’de ölümünün ardından Tahran gazetesinde “Allah bir ülkeye yardım etmek ister ve elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir” sözleriyle anlatılan bu büyük askeri dehayı yine sevmez miydik?

Yine saygı duymaz mıydık, 2000 yılında milenyumun tek devlet adamı olarak ilan edilen bu büyük siyaset adamına?.. Norveçlerin literatüründe bile övgü vurgusu sebepli “Atatürk gibi olmak” deyimi yerleşmişken, biz bu gururlanma önceliğinden bir iki zaaf için vazgeçer miydik?

Bu gün artık Ortadoğu ve Arap dünyasının değişimindeki rolümüz tüm dünyaca yadsınmadığında ve değişim sancıları yaşayan söz konusu ülkelerce her bakımdan -ciddi bir model- olduğumuz her fırsatta samimiyetle vurgulandığında, bu modelin asıl kurucusunu biz zaten unutur muyduk?

Bu ülkede yakın bir döneme kadar film ve belgesellerde Atatürk rolünün oynanması tabusal bir zihniyetle  hoş görülmezken, bu gün Haluk Bilginer o gülümseten reklam filminde birkaç dakikalığına kendisine benzetildi diye gönüllerdeki prestijinden bir şeyler mi eksilirdi?

Elbette hayır, bu gün anlaşıldı ki Atatürk’ü böyle tanıtmak, böyle sevmek ve böyle anmak yanlıştır.

Onu insan oluşunun bütün samimiyetinden soyup, kuru ve soğuk bir ikona haline getirmek, insana has tüm kusurların insafsızca yok sayıldığı doğa üstü bir role oturtmak hem sadeliği ile tanınan bu büyük insanın anısına ve hem de  onu olduğu gibi sevmeye hazır bizlere yakın döneme kadar yapılmış haksızlıktır diye düşünüyorum.

Birkaç yıl kadar önce bir televizyon programında yönetmen Sinan Çetin  yine söylediklerime benzer şekilde, Atatürk’ün de yiyen-içen, (onun tabiriyle) tuvalete giden ve hatta aşık olabilen bir adam olduğunun artık anlaşılabilmesi temennilerinde bulunuyordu.

Başka bir bakış açısı ile yaklaştığımda ise, her sözün herkesin ağzından aynı sevimlilikle çıkmadığı bu ülkede, Atatürk karşıtı zihniyette olmakla suçlanmayacak birinin ağzından bu hatırlatmayı duymanın da ayrıca isabet olduğunu düşünüyorum.

Bu ülkenin büyük önderinin ve kurtarıcısının insani yanlarını konuşabilmek için yetmiş küsur yıl beklenilen bir anlayışta, umuyorum başka siyasi tabuların bertaraf edilmesi için kayıp sayılabilecek böyle uzun süreçler gerekmesin.
Yorum Yazın Tüm Yorumlar
Güvenlik
Galeri
Sayfanın tüm hakları Hatice OLGUN’a aittir. 2015 ©
ana sayfa | hakkımda | fotoğraf galerisi | çizimlerim | şiirler | haber & söyleşi | yazılarım | yazarlardan | Yorumlar | bana ulaşın KA İnternet Bilişim Teknolojileri Tic. Ltd. Şti.