|
|
|
|
|
|
Yazık ki bu toplumun hafızasındaki “alkol”; boynunda fuları- elinde piposuyla üç beş güngörmüş çakırkeyf entelektüelin gayet “derinlikli” konuşmalarından ibaret değil… Yahut babacan Münir Özkul’un, çilekeş Adile Naşit’e kurdurup efendice içtiği rakı sofralarından… Veya esas oğlan Cüneyt Arkın’ın, güzeller güzeli Filiz Akın’a uzattığı bir kadeh beyaz şarabın romantizminden de ibaret değil. Ve keşke öyle olsaydı.
Bu ülkede İslam inancı dışındaki inanç sistemlerine tabi tek bir vatandaş bile yaşıyor olsa, totale uygulanacak herhangi bir düzenlemenin; (çoğunluğun mensubu olduğu) Müslüman- Sünni referanslı olmasını (benim yahut) içinde zerre kadar empati kırıntısı olan her hangi birinin dileyip isteyeceğini zannetmem.
Kaldı ki İslam dışı inançlara sahip, yahut İslam inancına sahip olup da emirlerine icabet noktasında farklı hassasiyet dereceleri tercih eden insanlarımızın sayısı da hiç azımsanacak gibi değilken...
Peki, bu evrensel hassasiyete az çok sahip biri olarak mesela ben, neden alkol düzenlemesi için (duyduğum andan itibaren) asla “ideolojik” kaygısı yaşamadım.
Üstelik, gerek özellikle muhalefetin “laiklik” temelli itirazlarıyla ideolojik zeminde tartışılma gayretine ve gerekse de Sayın Başbakanın sık sık İslami referanslar verdiği konuşmalarıyla, muhalefetin bu çabasını istemeden desteklemişliğine rağmen bile…
Söz söyleyeceği zaman öyle uzun uzun hesaplayan ve kendini- içindekini çok da gizleyen biri olmadığımdan hareketle, mevcut dünya görüşümü ve savunduklarımı iyi bilen kimileri şimdi bana diyecek ki; “Senin gibi düşünenlerin getirdiği bir düzenleme zaten, niye ideolojik bulasın ki..”..
İşe bakın ki İhsan Dağı da buna işaret etmiş son yazısında ve muhafazakarların da (kendi düşünceleriyle çatışmayan meseleler söz konusu bile olsa) otoriterliğe ses yükseltmesi ve karşı çıkması gereğini dile getirmiş.
Doğrudur, sevdiğinin ve seçtiğininki değil de “öteki”nin koyduğu kurallar daha çok batar insana… “Öteki”nin, en esansiyel ve pekâlâ umumun faydasına addedilip baş üstüne koyulabilecek karar ve uygulamaları bile tahakküm gibi gelir, katılırım.
Hatta bu ülkede laiklik adına içki ve yaşam şekli dayatmalarının önceden de “dindarlar aleyhine” nasıl işlediğini hatırlatmak suretiyle “bu baskıyı en iyi dindarların bilmesi gerekirdi” diyen liberaller de haklıdır bu bağlamda. Hatta Müslüman ülkelerdeki özgürlük emaresini, içki- devlet mesafesiyle ilişkilendiren Atilla Yayla da haklıdır kendince.
Aslında ben bu eleştirilere ne kulak tıkamış, ne de meseleye “öteki”nin penceresinden hiç bakmamış biri değilim. Ama neden hala ve bütün bu hususlara rağmen ben, bu düzenlemeyi dayatmacı- baskıcı- lüzumsuz- ideolojik ve en nihayetinde “farklı hayat tarzlarına müdahale” gibi algılamıyorum.. Neden?
Çünkü ben düzenlemeye “toplum güvenliği ve emniyeti” eksenli bakıyorum. Gülen gülsün, “hadi ordan” diyen desin ve hatta mümkündür ki (iç terörün sesi de şimdilik kısıldığına göre, bugün güvenlikle ilgili geriye kalan tek kart olan hükümetin Suriye politikasıyla bana muhalefet edilsin de) “alkol’le ne güvenliği, bak orda Suriye sınırında ‘teröristler’ cirit atıyor” denirse densin… Fark etmez.
Zira bu toplumun hafızasındaki “alkol”; boynunda fuları- elinde piposu- kelli felli üç beş güngörmüş çakırkeyif entelektüelin gayet “derinlikli” konuşmalarından ibaret değil…
Yahut babacan Münir Özkul’un, çilekeş Adile Naşit’e kurdurup dertleştiği rakı sofralarından… Ve karizma- jön- esas oğlan Cüneyt Arkın’ın, güzeller güzeli Filiz Akın’a uzattığı bir kadeh beyaz şarabın romantizminden de ibaret değil. Ve keşke öyle olsaydı.
Asıl sorun şu ki, evet alkol bir kesimin hafızasında böyle bir romantizm ve idealizmde… Ve (kimseyi olduğu yerin güvenlikli rehavetinden uyandırmayı ben de pek istemesem de) alkolün getirdiği türlü meseleler bu kesimin ısrarla göz kapadığı bir hal ve maalesef “realite”.
Yine asıl sorun şu ki toplumun önemli bir kesiminin hafızasında ise “alkol”;
-Gazetelerin sağlık sayfasındaki; siroz, kanser, ülser, by- pass, hepatit, (buradan sonrakiler google yordamlı;) pankreatit, alkolik polinevrit, alkolik halisünöz, delirium tremens vs tıbbi gerçeklikleridir…
-Üçüncü sayfa haberlerindeki; karısını- çocuklarını öldüresiye döven yahut silahına sarılan “sarhoş koca” şiddeti… Ve nihayetindeki “alkol sebepli” sayısız boşanmalardır.
-Emekli maaşını almaya giden yaşlı kadına “jeep”iyle çarparak ölümüne yol açan “alkollü genç” dehşeti… Yahut bariyerlere çarparak durabilen araçta bulunan bira şişeleridir…
-Başka takım taşkınlığına, ayık halde -karşı tezahuratla- pekala tahammül gösterebilecekken “alkolü fazla kaçırınca” bıçağa sarılan alkollü taraftar şiddetidir…
-Yılbaşı gecesi “alkolün etkisiyle” otelde yan odaya dalıp (sevgilisi sandığı) başka bir kadına tasallut eden alkollü adam utancı… Yahut Taksim’de yine “alkolün de etkisiyle” bilinçaltında sakladığı sapığı açık eden tacizci rezaletidir...
-Magazin sayfalarındaki “içkiyi fazla kaçırınca açılan düğmeleri fark etmedi” haberleri… İçkiliyken sarf edilen küfürler, uygunsuzluklar ve gecenin bir vakti çoluk çocuğumuzu korkutan sarhoş narası… Ve daha birçok benzerleridir…
Ve yine asıl sorun şu ki; toplumun bir kesiminin hafızası sayamadığım daha nice “alkol” temelli kötü anıyla doluyken, küçük bir kesim alkolü ısrarla ilk örnek grubundaki “romantizm ve idealizm”le sınırlamakta.
Ve tabii ki bu “romantizm ve idealizm” de, gazetelerde her Allah’ın günü sadece bir kısmı dillendirilen “realite”yi asla karşılamamakta. Zaten “alkollü- alkolik” ayrımını tartışmamız da bu sebeplerden.
Tartışalım da ayrıca… Bizim bu ayrımları oturtmamız lazım zira. Bizim “alkol”ün hafızalardaki olumsuzluklarını silmemiz, hiç değilse azaltmamız lazım. Lazım ki, alkolü "sosyal içici"likten öte götürmeyen sade vatandaş da zan altında kalmasın.
Daha yakın duracağımız manasına gelmese de, ısrarla altı çizilen o “seçkin içici kültür”le anmayı- anlamayı ne çok isteriz alkolü, biz “ağzına alkol komayan” kesim. Ve aslında biz de ne az meraklıyız, içinde alkol geçen üçüncü sayfa haberlerine…
Dedim ya yenileyelim şu toplumsal hafızamızı. Zararları uluslar arası kabul görmüş alkolü aklayalım demiyorum ama hiç olmazsa (alkol- alkolik ayrımı üzerinden) alkollüyken başkalarına zarar vermeyen vatandaşı da “alkol terörü kahramanları”ndan bi ayıralım.
İşte bu hafıza yenilemeyi, işte bu ayırdı ve işte bu zan altından kurtarma işini de (tüm detaylarına katılmasam da) temelde yapmaya aday bir düzenleme olarak bakamaz mıyız bu düzenlemeye?
Yada "kimin yaptığına bakmaz ve biraz çaba sarf etmezsek hala ideolojik bulabilir miyiz?" sormamız lazım. |
|