|
|
|
|
|
|
Ramazan güzeldir, bir şükür mevsimidir en başta. Bir tür büyüdür belki de (ki) başka hiçbir güç, bir tabak çorbayı böylesi leziz kılmaz. Bir ışık hızıdır zannımca (ki) başka hiçbir vasıta, Yaradan’a böyle yaklaştırmaz. Bir anlama aracıdır aslında (ki) başka hiçbir yöntem, açı- açığı böylesi net algılatmaz. Bir arınma vaktidir diğer yanıyla (ki) bildiğiniz hiçbir ağartıcı, bu denli beyazlatmaz.
Dededen- atadan görüp, görenek belleyerek çoğumuz oruç tutuyoruz.Tutuyoruz da mana ve ehemmiyeti sanki bazen ihmal ediyoruz.
Peki nedir bu mana ve ehemmiyetle kast olunan ve bizler neleri düşünmeyi unutmaktayız çoğu zaman? Bakalım;
Öncelikle oruç tutmanın bir fiziki açlık halinden ibaret olmadığını.. En az ağza girenler kadar, ağızdan çıkanlar (yani başkaları hakkında söylediklerimiz) için de büyük dikkat göstermek gerektiğini..
Ve orucun; ağza girenler kadar, ağızdan çıkanlarla da zayi olabileceğini.. Akıldan çıkarmamalıyız.
Elimizde her ne varsa (başarı, sağlık, güzellik, iyi iş, iyi eş, iyi huy, varlık, iyi evlat, saygınlık vs.) bu günlerde bunları daha da iyi görmeli...
Bir üst hal ve durum için dua ve temennilerde bulunmakla birlikte, memnuniyet halinde olduğumuz her biri için çokça şükretmeyi ihmal etmemeliyiz.
Kendi "oruç" açlığımızla meşgul olmaktan çok, başkalarının aynı açlığı normal zamanlarda da yaşamasıyla ilgilenmeli…
Başka bir insana bir öğün yemek yedirmenin- bir hayvanın açlığını gidermenin ve bir bitkiye su vermenin… Kısacası başka bir canlıya faydalı olabilmenin ve mağduriyetleriyle ilgilenmenin keyfinden kendimizi mahrum etmemeliyiz.
Kendi orucumuza saygı beklemekle birilikte, oruç tutmayanın hayatına da saygı duymalı...
Sahura kalkanlarımız, kalkmayan komşularını da düşünerek dikkat halinde olmalı ve başkalarını rahatsız ederek yaptığımız işin sevabını- getirisini azaltmamalıyız.
Bu özel süreçte kendimizi gözden geçirmeli, hatalarımızı, eksik ve kusurlu yanlarımızı, başkalarına faydamızı…
Varlık ve yaşayış amaçlarımızı, kul- anne- baba- eş ve evlatlığımızı bir daha sorgulamalıyız. Daha iyi biri olabilmek ve geride böyle bir iz bırakabilmek için kendimizi zorlamalıyız.
Ve belki de (sadece insan olmak kaynaklı) hatalarımızın varlığından çok, ısrarla devamından rahatsızlık duymalıyız.
***
Görüldüğü gibi… İş o kadar basit ve yüzeysel değil, hem de sadece fiziksel değil.
Yani demem o ki midenin orucu yetmez, sahih bir oruçlu olmak adına.. Dilin orucu, gözün orucu, gönlün orucu, elin- ayağın vesair organ- aza ve uzuvların da dahli lazımdır, oruçlu olmaya…
Yok, “sakız çiğnemek orucu bozar mı hocam?”… Yok, “denize girmek orucuma zararlı mı?” Yok, “oruç boyunca çok fazla uyumalı mı- uyumamalı mı?” gibi cevabı zaten belli olan fiziki sorgulamalardan daha çoktur aslında, oruç gibi mühim bir ibadetin manevi sorgulamaları.
Yapacak bir şey yok, çoğumuz bu manasız soruları yine de soracaklar ve çoğumuz orucun midenin orucundan ibaret olmadığını kavramakta yine de zorlanacaklar.
Yani çoğumuz yine de; oruçluyken gıybet etmeyi, oruçluyken sakız çiğnemekten daha önemsiz sanacaklar.
Çoğumuz yine de; oruçluyken hayvanlara- insanlara el uzatmayı, denizde kulaç atmak kadar sorgulamayacaklar.
Çoğumuz; başkalarına yardım etmemekle ve kendi sofrasından- kendi midesinden öteyi düşünmemekle hasıl olmuş manevi uyuşukluk halini bir yana bırakıp,
Oruç boyunca ne kadar uyumak ve ne kadar uyumamakla meşgul olacaklar.
Ne diyelim.. Sadece aç kalmamak, orucu salt mideyle alakalandırmamak, bu özel sürecin anlamını sorgulamak, iyilikleri normal zamandakinden kat be kat fazlalaştırmak…
En önemlisi de başkalarının orucuna ya da oruçsuzluğuna (gerçekten ve samimiyetle) saygı duymak dileklerimle,
Barış ve huzur dolu bir Ramazan Ayı diliyor ve sözlerimi Hz. Muhammed (S.A.V.)'in oruç ile ilgili bazı ifadeleri ile bitiriyorum... |
|