|
|
|
|
|
|
Yazın bi kap su- kışın bi kap yemek konusunda sokak hayvanlarında uzlaşıyoruz, çok şükür. “Çok şükür”, çünkü sokak hayvanları nadir uzlaşı alanlarımızdan bi tanesi.
Ama ne hikmetse iş insana geldi mi “bi önce bakalım” di mi.. “İn mi cin mi, Arap mı, Kürt mü, Ezidi mi, Süryani mi? Türk’se- Türkmen’se belki belki.. Yoksa bize ne, bırakalım ne hali varsa görsün, ölsün hatta .. Hem nedir canım, bu A-ka-pe hükümetinin Sünni Müslüman kayırıcılığı ? Ülkede onca aç açık varken, elin Suriye’lisini getirip burnumuzun dibine yerleştirdiği yetmez gibi yedirdi, içirdi, baktı besledi. Üstelik hepsi terörist, üstelik hükümet (yarın bir gün muhtemel bir iç savaşta kendi safında yer almaları şartıyla) hepsini eğitiyor- silahlandırıyor, üstelik oy da kullandırtıyormuş kendi lehine !! Yazıklar olsun!!”Ve daha bir sürü abartı, uydurma, demogoji..
Hepsi ne için ? Suriye’de son birkaç yılda yüzbinlerce insanın can verdiği bir iç savaştan kaçanları örfümüz, inancımız, komşuluk hukukumuz gereği misafir ediyoruz diye..
Elbetteki bölgedeki olağanüstü durumun etkisiyle özellikle Suriye sınırlarımız (bizim dışımızdaki sebeplerden ötürü) delik deşik inkâra gerek yok. Ve tabiki çeşitli silahlı grup mensuplarının, silah tüccarlarının ve hatta yabancı ajanların cirit attığı bir coğrafyadan bahsettiğimizin de farkındayız.
Bu gibi güvenlik riskleri yok demiyoruz ve Türk hükümetinin bu gibi riskleri en aza indirgemek için sınırda bir süzgeçten geçirme işlemini azami yapma gayretine rağmen içeri sızabilecek her türlü unsurun da..
Evet milyonlarca ihtimal var.. Evet, coğrafya ve şartlar gereği süreç risklere açık. Ama Allah aşkına “bırakalım ölsünler” diyebilir miyiz? Bunu sokak hayvanları için bile diyebilir miyiz ?
Merak ettim (ve biraz da nelerle karşılaşacağımı tahmin ederek) ekşi sözlük tarzı sosyal platformlardan bir ikisine göz gezdireyim dedim.. Bakın ne ilginç ifadeler var, insanlığın en yalın hali olan “mülteci” meselesi için;
“Türkiye'yi bir katil devlet haline getirip, b.k çukuruna sokmak isteyenlerin referans gösterdikleri mültecilerdir..”.. Bak sen.. Türkiye Dersim’de kendi insanını mağaralarda kıstırıp gazlayarak öldürdüğü vakit, 16- 17 yaşındaki çocukların yaşını büyütüp astığı vakit, Jitem eliyle binlerce faili meçhule imza attığı vakit “katil devlet” olmamış da şimdi (çoğu çocuk kadın olan) Suriye’li mülteciler sayesinde olacakmış.
İyi kurgu, kurgu değilse evham, evham da değilse en masumane değerlendirme ile bilinçaltındaki dışa kapalı ulus devlet taassubu..
Bir diğer paylaşım; “..Pkk'lı teröristlerden farkları yoktur, diğer bütün Suriyeli muhalifler gibi..”. Bu arkadaşsa muhtemelen Vahdettin’e başkaldıran Kurtuluş savaşı hareketini ayakta alkışlıyordur, ama gel gelelim ki Suriye halkının (babadan oğula düzmece bir seçimle sürekliliği sağlanan) Baas’a karşı bir ‘Kurtuluş savaşı’ başlatabileceğini akıl edemiyordur... Edemez zaten, algıları sürekli kendi haklılığı ve üstünlüğü üzere kurulu.
Bir başkası; “Başkan’larına, devletlerine ihanet etmişlerdir” diyor.. “Başkanlarına karşı çıkmışlardır, hainlerdir” modundaki arkadaş, büyük büyük ihtimalle Başbakanlık ofisi basan gruba ya katılmıştır ya onaylıyordur. Ve dikkat edin, kendi ülkelerindeki seçilmiş Başbakanın ofisi basan yada bunları onaylayan bu herifler; seçimle değiştirme şansları olmayan sert bir otoriteye karşı haklı olarak muhalefet eden Suriyelileri “hain” olarak görebiliyor.
Baştan söyleyim, mantıkla falan işin içinden çıkamıyorsunuz .. Çıkamıyorsunuz çünkü ne kadar düşünürseniz düşünün; Taksim’de gaz bombası, tazyikli su kullanımına dünyayı ayağa kaldıran ileri özgürlükçü gruplarımızın; Suriye’de sırf duvara yazı yazdı diye çocuklara akıl almaz işkenceler yapan, kendi halkını camilerde- pazaryerlerinde bombalayan, binlercesine muhafızlar eşliğinde sistematik işkenceleri BM tarafından raporlanan antidemokratik bir yönetim biçimini/ onun liderini (Esed) savunuşunu asla ama asla anlayamıyorsunuz mesela..
Sonra bahsettikleri hümanizma (hayvancıklarla yemeğini paylaşan, insana gelince ‘ölürse ölsün napalım’ diyen) nasıl bir düşünce sistemidir, nasıl davranmaktadır- ama ne iddia etmektedir bunun da içinden çıkamıyorsunuz.
Bugün Türkiye, uzun sınırı dolayısıyla da doğrudan zarar gördüğü bu meselenin üçüncü gözü olmaktan ziyade (Suriyeli muhalifler lehine) tarafıdır. Kaldı ki uçağımızın rejimce düşürülmesi, gazetecilerimizin esir alınması, sınıra yakın yerleşim yerlerimizin bombalanması ve tabiki yüz binlerce mülteci gerçeği gibi birçok somut gerekçe de Türkiye’nin Suriye konusunda açıktan taraf olması için yeter sebeplerdir.
Söylem ve refleksleriyle başından beri içten pazarlıklı bir tavır sürdürmemiş olan Türk hükümeti (politik olmayan üslup kullanmak ve bir başka ülkenin iç işlerine dahil olmakla suçlanmak pahasına) Suriye yönetimine uyarılarını açıktan yapmış, müttefiklerinin tavır değişikliğine rağmen mesele hakkındaki netliğini bozmamıştır.
Bugün, bu kanlı savaşın tribünündeki dünyadan birkaç tebrik- övgü dışında herhangi bir katkı payı almaksızın bölge ülkeleri arasından en fazla mülteci ağırlayan Türkiye; elbette Suriye’deki bu iç savaşın bir an önce bitmesi, artık meşruiyetini yitirmiş Esed rejimi yerine ülkede çoğulcu- katılımcı bir demokrasinin inşası ve tabiki topraklarında ağırladığı çok sayıdaki Suriye’linin sağ salim vatanlarına dönmesini arzu etmekte ve buna uygun bir dış politika sürdürmektedir.
Türkiye gerek içerdeki sarpa sarmış Pkk sorununu çözmede, gerekse bölgedeki dengeleri bölge halkları lehine inşa etmede; yani iç ve dış barış yolunda üzerine düşenleri gücü ölçüsünde ve kendisinden büyük (mevcut sistemden beslenen/ mevcut sistemi koruma eğilimindeki) güçlere rağmen yerine getirmektedir. Zira biliyoruz ki BM daimi üyelerinin blokajı, bugüne kadar hala Suriye’de kökten bir çözüme gidilemesinin önündeki en büyük engeldir.
Zor bir coğrafyada iseniz.. Sizin dışınızdaki yangın sınırlarınıza kadar dayanmışsa.. Etnik kültürel farklılıklarınızla bu altyapıdan beslenen terör sorunsalınız varsa ve bu yangının bütün bu yoğuşmaya çakmak görevi yapmasından endişeliyseniz… İçerde bu yangını popüler politik söylemlere dönüştürerek kışkırtan bir muhalefet, dışarda mevcut küresel sistemden beslenenen rakipleriniz varsa.. Kendi içinizdeki asırlık zincirlerden kurtulma yolunda ve ekonomik büyümesini yeni yeni gerçekleştirmekte olan bir ülkeyseniz.. Tüm bunlara rağmen ülkesel çıkarlarınızı bile ikinci planda tutarak insani eksenli bir dış politika izleme gayreti içindeyseniz.. Kısaca siz 2014 yılının Türkiye’si iseniz.. Mülteciler de maalesef o insani eksenli politikanın bir parçasıdır.
Bir an önce geride bıraktıkları her şeye; evlerine, bağ bahçelerine, tarlalarına, anılarına, okullarına, düzenlerine, rüyalarına, yarın planlarına, hatta ölmüşlerinin mezarlarına dönmeleri dileğimizle.. |
|