|
|
|
|
|
|
Sürekli aynı sonucu alma haline öfke duyabilirsin, ama toplumda hatırı sayılır karşılığı olan bir siyasi harekete “niye sürekli kazanıyorsun” diye kızamazsın. Seçmenine “niye sürekli onu seçiyorsun” diye kızamazsın.. Spikere "niye her seçim ertesi aynı haberi okuyorsun" diye kızamazsın.. Ha, o kızgınlığı ne yapacaksın söyleyeyim; döneceksin kendi siyasi partine, beceriksizliğin hesabını soracaksın. Artık sorarken (eylem olsun diye) o partinin kapısında yatar mısın, balkonunda oturur musun, ‘avuçların patlarcasına’ alkışlarlar mısın o da senin seçimine, Ali Taran’ın 'dahiyaneliğine' kalmış..
Zaman zaman kızıyorum evet ama onları da anlıyorum, anlamaya çalışıyorum. Düşünün, taş çatlasın % 25 oy alabilen bir siyasi partinin tabanısınız ve siz daha bi kerecik bile gün güneş, iktidar yüzü görmemişken karşınızdaki parti 13 yıldır aralıksız her seçimin tek başına galibi.
“Tamam, parlamenter sistem- demokrasi- sandık falan filan gibi cicili bicili laflar, bir kitabın bilmem kaçıncı sayfasında, tv'deki akademisyenin dilinde (yani teoride) şık kelimeler, hatta kulağa da pek iyi pek güzel geliyor da.. İdeal olanı savunmakla, gerçeğe katlanmak da farklı şeyler azizim..
Malum beş seçimdir hezimet. Real Madrid’le maça çıkan 3. Lig takımı gibi hissetmek nasıl şeydir bilir misin? Ya balık tutamayacağını bile bile olta atmanın bıkkınlığını? Defalarca yenildiğin oyunda muhtemel başka bir yenilgi için okey taşlarını yeni baştan dizdin mi hiç..?
Survivor All Star’da sekiz oyundur gönüllülere yenilip her seferinde ödülü kaptıran ünlüler gibi 'aç bi aç' hissetmenin tükenmişliğini ve o tükenmişliğin yaptırabileceklerini tahmin edebilir misin?”
***
Saygı duyarım. Övünmek gibi olmasın iyi de empati yaparım. Dolayısıyla, muhalefetin kaç seçimdir malum hezimetinin yılgınlığını da, umutsuzluğunu da kavrayabiliyorum.
Ama bu empati gücüyle dahi, demokrasi dışı yollara tevessül edilmesini anlayamıyor ve tabi onaylamıyorum. Sokağın, (kastettiğim elbette izinli demokratik gösteriler değil) devreye sokulmak için, sallanan tehditkar bir parmak gibi sürekli yedekte tutulduğu bir demokrasi anlayışı bana ters mesela.
Bir siyasi parti liderinin; sokaklarda yakılmadık araç, kırılmadık atm- cam çerçeve, talan edilmedik dükkan bırakılmadığı.. Bu millete bilmem kaç milyarlık kamu zararının verdirildiği, ağıza alınmayacak küfürlerin sarf edildiği, vardığı nokta itibarıyla olsa olsa utanç duyulacak bir eylemde (üstelik Başbakan ofisine uzanan yönüyle bir kalkışmada) yer alan gençler için;
Küçücük ama minnacık bir eleştiri dahi yapmadan, hatta tam tersi ortada madalya hak edecek bir durum varmışçasına tebrik edip “alınlarından öpüyorum” demesini (ertesi gün çıkıp akıllı laflar etse de) anlayabilmem güç benim.
Ve tabi, insanları destek veren- vermeyen olarak ikiye ayıracak, sokağı kızıştıracak ve başlandığı ayarda kalıp kalmayacağının garantisi de olmayan 'tencere, tava, durma, yatma, karartma, alkışlama' vb eylemlerini de çok fazla anladığım söylenemez.
***
Bu alkış eylemi ne zaman başlayacak, başladı da kaçırdım mı, kaçırmadım da taban çağrıyı pek dikkate mi almadı bu kısma vaki değilim (ve düşünün ben, sokağı bangır bangır politize eden seçim otobüslerini de sevmem, hiç birini.)
Eylem hakkında fikirlerimi de zaten yazımın az önceki kısmında belirtmiştim; eylemin (daha önceki benzerleri gibi) yanlış olduğunu düşünüyorum. Bi kere fikir olarak öyle parlak filan değil. Zaten gergin bir seçim öncesi ortamında, sokakta ya da metroda ya da avm’de aniden alkış eylemine geçme fikrinin kendisi bile alkışa değmez açıkçası.
Ayrıştırıcı olduğunuysa yinelememin sakıncası yok. Düşünsenize yanı başınızdaki insanlarla, 'alkışlayan- alkışlamayan' olarak ikiye bölüneceksiniz. İktidarı, üslubunun ayrıştırıcı olduğu gerekçesiyle eleştiren bir muhalefet partisi liderinin bu davetinin birleştirci olduğu söylenebilir mi?
Geçelim bunu, belki toyluktan, belki cahillikten o alkışların arasına meydan okuyan bir bakış, küfür, çirkin bir el hareketi, bardağı taşıracak bir son damla eklenecek belki, olamaz mı (olmadı mı)? Olmayacağının güvencesini verebilir misiniz?
İplerin gerildiği bu ortamda (ki bunda herkesin katkısı olduğu açık), memleketini insanını seven biriyseniz ateşe benzin döken böylesi bir riski alır mısınız? Bu riski almanın kendisi bile tam da “lüzumsuz ve tahrik edici” değilse nedir.. Amaç yine tahrikse, ha o anlamda başarılı tabiki..
*** Gelelim bir diğer boyuta.. Liderinizin deyimiyle “avuçlarınız patlarcasına” alkışlayarak protesto ettiğiniz fikriyat, siyasi hareket bu ülkenin diğer yarısını oluşturan vatandaşın legal tercihi değil mi? O vakit, bu tavrınız ayrıca tercih hakkının kendisine saldırı olabilir mi, (sizin gibi düşünseler protesto etmeyecek oluşunuzdan hareketle, “evet”)..
Ne demiştim.. Kızgınlığınızı, öfkenizi, depresif halinizi, bezginliğinizi, bedbinliğinizi hepsini anlıyorum. Eyleme, iftiraya, hileye, çelmeye varmadığı sürece bunlar anlaşılır ve çok da çok insani. Ama bir şeyi söylemekte fayda var ki öfkenin, protestonun, tepkinin adresi yanlış, yanlış yapıyorsun.
Sürekli aynı sonucu alma haline öfke duyabilirsin, ama toplumda hatırı sayılır karşılığı olan bir siyasi harekete “niye sürekli kazanıyorsun” diye kızamazsın. Seçmenine “niye sürekli onu seçiyorsun” diye kızamazsın.. Spikere "niye her seçim ertesi aynı haberi okuyorsun" diye kızamazsın..
Ha o kızgınlığı ne yapacaksın söyleyeyim.. Döneceksin kendi siyasi partine, beceriksizliğinin hesabını soracaksın. Karşıdaki aynı oltayla habire balık tutarken, seninkilerin siftah bile edemeyişini hesapsız bırakmayacaksın.
Artık sorarken (eylem olsun diye) o partinin kapısında yatar mısın, balkonunda oturur musun, ‘avuçların patlarcasına’ alkışlarlar mısın o da senin seçimine, Ali Taran’ın 'dahiyaneliğine' kalmış..
|
|