Havelsan (Hava Elektronik Sanayi) A.Ş. oy kullanma makinesini geçenlerde teknoloji fuarında görücüye çıkardı. Bir ay sonraki seçimde değil ama kısmetse ondan sonraki seçimlerde demokrasinin gereği olan oy verme işleminin dijital ortamda, otomatik sayaç yardımıyla ve de insan faktörü devreye girmeksizin yapılması planlanıyor.
Öyle ki bu sistem sayesinde, seçmen hatalarından kaynaklanan (kaydırma, katlama vb) veya sayım aşaması için sıkça iddia/ ima edilen güvensizlikler tamamen bertaraf edileceği gibi, oy verme işleminin bitişinden sonraki 30 dk içinde kesin sonuçları öğrenebilecek olmamız da cabası.
Bu duruma en fazla sevinecek olan, her seçimin değişmeyen ‘güvenlik zafiyeti mağduru’ muhalefet partilerinden ziyade, kuşkusuz iktidar partisinin kendisi olacaktır. Zira, masa başından yapılan abuk tahminlerden öte, realitenin ta kendisi olan miting meydanlarındaki halk desteğinin (kendisi lehine) ayan beyan ortada olmasına rağmen, her seçim sonrasında bu gerçeği tekrar tekrar hatırlatmak durumunda kalması yeterince ezadır kanımca.
Üstüne üstlük, bizatihi sorumlusu olduğu sandık güvenliği konusunda bırakın organizasyona ilişkin eksik ve kusurlardan dolayı suçlanmayı, iddia edilen hukuksuzluğun organize edeni olmaya dair dahi suçlanıyorsa emin olun en çok iktidar partisi ilgilenir bu “insansız seçim” sistemiyle.
Malum, sevindirici bir gelişme olarak Türkiye en yüksek düzeyde sandığa gitme oranlarının yaşandığı ülkelerden biri uzun süredir. Bu rağbet haline sebep arayacaksak da, birincisi; geçmişte statükonun baskıladığı mütedeyyin/ Kürt kesimlerin hafızasına yer etmiş darbe karşıtlığının, demokrasiye sahip çıkma bilinci olarak güçlü tezahürü..
İkincisi ise; bu kesimin karşısındaki muhalif dengeyi oluşturmak adına, nihayetinde yine kendi oyuna sahip çıkan ve kendi deyimleriyle ‘13 yıllık gidişata hayır diyen’ muhalefetin sandık rağbeti... Ben birinci kesime ‘inadına sandıkçılar’ diyorum, ikinci gruba da (içlerindeki gerçek demokrat muhalifleri tenzih ederek) ‘inattan sandıkçılar’ ;)
Espri bi yana, her ne şekilde olursa olsun sandığa sahip çıkılması sevindirici. Hatta bu sahip çıkmanın sandık güvenliğini sorgulamaya uzanması, bu amaçla sandık başlarında saf tutmak üzere bin’lerin sandık gönüllüsü olmaya çağrılmasında da terslik yok. Kaldı ki kaç seçimdir özellikle (başarısızlıklarını seçim güvenliğiyle ilgili iddialara bağlayan) muhalefetin bu konudaki çağrısı da ‘tıpış tıpış’ karşılık bulmuş vaziyette.
Ancak, her seçim sandığının başına çok sayıda gönüllü sandık bekçisi dikmek de kafi gelmemiş olacak ki, muhalif yazarlar köşelerinden; “Ama önemli olan sadece her sandığın başına adam dikmek değil... Bilgili adam dikeceksiniz. Gerektiğinde hangi itirazı nasıl yapacağını bilen insanları oraya oturtacaksınız” demeye başlamışlar bile. Tabirimi mazur görün ama bu durumda; “Lan ‘bütün bilgili adam’lar zaten sizde değil miydi, hani ‘koyun’ olanlar bizimkilerdi?” demezler mi adama..
Kimse kusura bakmasın, bu ‘seçim güvenliği’ meselesinin, muhalefetin siyasi alandaki başarısızlıklarını örtme amaçlı kullanıldığını düşünmemek elde değil. Hele de seçim/ seçmen güvenliğinden bahsedeceksek, seçimlerin/ seçim kampanyalarının terör örgütü baskı ve tehdidiyle gerçekleştiği, insanların özgür iradelerinin açıkça hedef alındığı Doğu ve Güneydoğu'ya önce bir dönüp bakmamız gerekmez mi?
Daha geçen gün Devlet erkânını ağırladığı ve açıktan ılımlı beyanları sebepli bir köy muhtarının katledildiği vaki (daha önceki Pkk kaynaklı siyasi cinayetleri saymıyorum bile). Ama bizim habercilerimiz o kadar kör ki, onlar için sandık tercihlerine yönelik silahlı örgüt tehdidi bile, iktidar partisinin kendisi kadar seçim güvenliği tehdidi değil. Zira, silahtan/ şiddetten beslenen Hdp’yi de, o partinin Kandil bağlantılı lideri Demirtaş’ı da ulusalcı bağırlarına bastırmaya dahi muktedir seviyede bir AK Parti nefretleri var onların.
Öyle ki Cnntürk’ün koca Haber Yayın Yönetmeni de işi gücü bırakıp, “seçimlerin güvenliği algısında uçurum” konulu ilginç bir ankete dair ‘pek tarafsız’ yorumlara imza atmış. İlginç diyorum, ankete (hem de seçim güvenliği konulu) katılan 49 ildeki 2 bin küsur kişiden biri de Pkk’nın silahlı tehdidinden rahatsız değil, hatta haberdar bile değil işe bak(!)
Gerçi, kendileri aleyhinde gördükleri gelişmeleri haberleştirmemeleri de buna (yani haberdar etmemeye) hizmet için değil mi zaten? Tıpkı, zaman zaman rakibin aleyhinde olan bir tek pireyi, bilinçli olarak deve yapmaktaki maharetleri gibi. Malum bu ülkede basın her ne kadar ‘özgür değiliz’ naraları atıyorsa da mevcut keyfiyetle algıyı yönetmek bebek işi.
Bu saçma anket üzerine uzunca konuşalım (hatta gülelim eğlenelim) bir başka yazıda, ama daha ötesinde bir ederi var mı, elbette yok. Hatırlayalım, sırf demokratik haklarına sahip çıktıkları için bu yüzyılda (2014), binlerce Mısır’lıyı Rabia meydanında katleden; bir o kadarını idam, müebbet, siyasi yasaklar yoluyla susturan bir darbe hükümetinin bu açık “insan hakları ve demokrasi ihlali” için kuracak tek bir olumsuz cümlesi olmayan (hatta dolaylı destek veren) Türkiye’deki bazı çevrelerin,
Sözde demokrasi aşkıyla yazılmış manipülatif “seçim güvenliği” yorumlarını bu saatten sonra samimi bulacak aptal hala bulunursa da, kusura bakmayın bu kıyıda bulunmaz.
Hatice Olgun
haticeolgun2@gmail.com