Hafıza Tazeleme
Türkiye’de Demokrat Parti, Anavatan Partisi ve AK Parti’nin iktidarda olduğu üç dönem haricinde bir ‘tek tipleştirme’ politikasının hakim olduğu yıllar (o kadar yazılıp çizildi ki) artık malumumuz.
Bu saydığımız üç partiden ilk ikisinin ima edilen demokratikleşmeyi vesayetin kıskacından kotarabildiği kadarıyla sağlamaya çalıştığı, aynı çizgideki üçüncü parti olan AK Parti’nin ise iktidarının ilk yıllarında yine aynı vesayetin etkisiyle mütedeyyinler, Kürtler ve diğer azınlıklarla ilgili alana dokunamadığı bilinmektedir.
Hatta Ocak 2008’de Erdoğan’ın İspanya temasları sırasındaki o meşhur “Velev ki (başörtü) siyasi simge olsun” çıkışının hemen akabinde, Mart 2008’de zamanın Yargıtay Başsavcısının, AK Parti’nin kapatılmasının yanı sıra; Erdoğan, Arınç, Gül ve 68 AK Parti’linin daha siyaseten yasaklılığını hedef alan iddianameyi, linçi, çalkantıları hatırladığımızda bırakın bu alanlara dokunmayı, ima bile etmenin önündeki blokajı görebiliriz.
Bu yüzdendir ki 2002 yılından beri iktidarda olan AK Parti’nin (başta başörtü olmak üzere) mütedeyyin kitlenin mağduriyetleri meselesinde olduğu gibi, Kürt ve diğer azınlıklara yönelik fiili demokratikleşme ve açılım sürecinin somut adımları için de beklenmesi, önce yargı müdahalesi ve askeri vesayet tehdidinin halli lüzum etmiştir.
Sonuçta, Kürt meselesi için geçmişte zaman zaman kalıcı çözüm arayışları belirmiş olsa da mevcut statükocu sistem ve ondan milim sapmalara karşı konulan emniyet sibobu vazifesindeki müdahalelerin tıkanıklığıyla sistem bir adım ötesine imkân vermemiştir.
Türkiye’de Terörü Hazırlayan sebepler
Peki nasıl çıkmıştı bu ‘Kürt meselesi’? Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın meseleye el atmak üzereyken ölümüne (yaygın düşünceye göre bu sebepten ‘ortadan kaldırılması’na),
Ve de onun kaldığı yerden devam etmek isteyen bir diğer sivil muktedir Recep Tayyip Erdoğan’ın da önünün defalarca kesilmesine bakıldığında, kimleri niye bu denli rahatsız ediyordu; bu meselenin sürekli pansuman edilmesinden öte, artık kökünden halli yoluna gidilmesi?
Yargının resmi ideolojinin kırbacı gibi kullanıldığı yıllarda (artık en aykırı ağızlardan da dillendirildiği üzere); siyasi- ideolojik- keyfi yargı kararlarıyla on binlerce insana yapılan zulüm ve haksızlıklar, kimi asker ve yargı bürokratlarının koruması altında gerçekleştirilen faili meçhuller, gözaltında kayıplar, ev baskınları, yargısız infazlar…
Ve yine bizzat yaşayanların ağzından defalarca aktarıldığı üzere; pislik yedirmeler, köy yakmalar- boşaltmalar, taş atan çocukları terörle mücadele kanunu kapsamına alarak onlarca yıllık cezalara çarptıran uygulamalar, zaruri göçler ve bundan doğan bir sürü sorunlar… OHAL’ler, JİTEM’ler, TİT’ler…
Anne oğul arasında bile Kürtçe konuşmanın yasak olduğu, bırakın özgün köy ve şehir adlarının değiştirilmesini çocuklara verilen isimlerin dahi devlet onayından geçtiği, minibüsünde Kürtçe kaset dinlemenin tutuklama sebebi sayıldığı, Ahmet Kaya’nın yuhalandığı, Leyla Zana’nın tutunamadığı yıllar..
Yani aslında kısaca Türkiye'de Kürt sorununun nasıl doğduğunun cevabı… Ve hani bazen ‘Yeni Türkiye’ dediğimizde eskisini anlatamıyoruz ya, işte tam da meraklılarına Eski Türkiye’nin kısa özeti..
PKK Fırsatçılığı
Bakmayın siz, bugün neredeyse Habil’in Kabil’i öldürmesinden dolayı bile suçlanacak bir Erdoğan varken, “yahu bu Kürt sorununun asıl müsebbibi kimmiş?” diye merak edilip yüksek sesle sorgulanmadığına, hatırlatılmadığına..
Ancak, kendilerinin de pek iyi bildiği üzere Erdoğan’ın henüz değil sahnede, kuliste bile olmadığı yıllarda Kürt halkına reva görülen bütün bu yukarıdaki zulümlere tepki olarak 27 Kasım 1978’de ‘nur topu gibi’ bir PKK’mız oldu! Ve arkasından 40 bin üzeri can kaybı, milyarlarca liralık maddi zarar bilançolu ve hep dile getirildiği üzere Türkiye’nin özellikle doğusunu (aslında bütününü) yıllarca etkileyen düşük yoğunluklu bir savaş dönemi...
Peşinen söylemeliyim ki terörü asla tasvip etmiyorum, Türkiye’de terörü ortaya çıkaran sebepleri kabul ediyor olsam ve yukarıda bir kısmını saydığım zulümlerin bölge insanındaki negatif tortusunu- birikimini anlayacak empati gücüne sahip olsam da..
Ancak, bu birikimin etkisinde yüksek dozaj öfke ile yetişen 15- 16 yaşındaki Kürt gençlerinin benim kadar geniş bir açıdan bakabildiğini sanmıyorum, dolayısıyla masum bir oluşum olmayan PKK’nın sonraki yıllarda Kürt gençlerini dağa çıkmaya ikna etmesinin çok da zor olduğu söylenemez.
Sonrası malum.. Bazılarının “ilkeli özgürlük savaşçıları” olarak göstermeye çalıştığı ama aslında uyuşturucu- kadın ticareti- haraç- soygun- sivillere yönelik cinayetler gibi pek çok utanç faaliyetinde imzası olan PKK,
Bölgede Eski Türkiye’nin hatalarına duyulan öfkenin etinden sütünden yararlanmaya yıllarca devam etti.
AK Parti Sonrası
AK Parti sonrası yada bir diğer söylenişiyle Yeni Türkiye..
Takdir eden eder (etmeyene ne yazsak boş), ancak bilinmeli ki hiç kolay değildi; siyasi- sosyal- askeri- ekonomik boyutlarıyla tam bir kangren olmuş bu meseleyi kökünden çözmeye çalışmak. Bırakın çözmeyi buna talip olmak bile ‘akıllı’ işi değildi.
Bu bağlamda en başından hep savunduğum gibi; bugün epey yol alındığını düşündüğüm çözüm süreci başarıya ulaşır yada ulaşmaz (inşallah ulaşacak).. ama bu meseleyi “insan kanı akıtmadan” çözmeye kalkışmanın mevcut şartlarda bir devrim, bir cesaret, bir yiğitlik olarak kabul görüp hakkının verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bu hayırlı hamleyi prensipte yanlış bulmayıp, sırf muhalifi oldukları hükümete artı puan getireceği kaygısıyla eleştirenleriyse kale bile almıyorum. Zira siyasi sonuçların canı cehenneme! Bir bölge halkı üzerinde Devlet eliyle yıllarca süren kültürel asimilasyona, etnik inkâra, ekonomik gerikalmışlığa son veren bir siyasi irade AK Parti değil kim olursa olsun takdir edilmeliydi, ederdim.
Öyle ya, güneydoğudan şehit cenazelerinin yüreğimizi dağlamadığı, yanı sıra Kürt annelerinin de ağlamadığı.. Yıllarca ana dilini konuşamayan insanların artık Kürtçe tv’lerinin, çocuklarına Kürtçe öğrenme imkanlarının- mahkemelerde Kürtçe bilen tercümanların Devlet eliyle sağlandığı, yer yöre adlarının özgün Kürtçe asıllarına döndürülmeye başlandığı, ‘Kürt’üm’ demenin yasak olmadığı- Türk’üm demenin dayatılmadığı…
Geçmiş hükümetlerin ihmali sonrası kaçınılmaz hale gelmiş ekonomik geri kalmışlıktan kurtaran devasa yatırımlarla “güneydoğunun Paris’i” ünvanlı şehirler kazandırıldığı, fabrikalar- üniversiteler- hastaneler- yurtlar- havaalanları inşalarıyla kaybedilen zamanın telafisine uğraşıldığı bir dönem ve bunu büyük oranda başarmış bir Devlet var artık.
Ve Yüksekova Havaalanı
Aslında, “Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde” diye başlayan şehit haberleri duyduğumuz kara günlerde ((Allah bir daha bu millete göstermesin) olabilirliğine kolay kolay inanamayacağımız bir gelişmeydi bu.
Ve Hakkari’ye, hem de Yüksekova’ya havaalanı açılışı dün sonunda yapıldı. Devlet Cumhurbaşkanı düzeyinde oradaydı. Terör örgütünün tehditlerine, cebren kepenk kapattırmalara, Kürt’lerin sözcüsü gibi davranmayı alışkanlık haline getiren siyasi uzantı Hdp’nin aksi yöndeki telkinlerine ve bizzat katılmamasına rağmen Kürt halkı da…
Hükümetin pek çok icraatı gibi kolay olmadı, temelinin atılması üzerinden geçen 5 koca yıl inat etti Devlet... İnat etti, en ücra köşeye kadar hizmet götürmeye, terörün gerekçelerini bitirmeye, Türkiye’nin doğusunu batısına yaklaştıracak hamlelere ve yıllarca ihmal edileni bugün telafiye…
PKK’nın bu uğurda yaptığı; 99 silahlı- roketli ve havanlı, 129 molotoflu, 172 bombalı ve 11 mayınlı saldırısına rağmen… Saldırılarda ve tertiplenen toplumsal olaylarda şehit olan 7 asker, 1 polis memuru yanı sıra hayatını kaybeden 6 vatandaş ile aynı olaylarda yaralanan 35 polis, 2 asker ile 51 vatandaş bilançosuna rağmen…96 kundaklama, 25 işçi rehin, 11 işçi kaçırma yıldırmalarına rağmen,
Devlet halka hizmetten geri adım atmadı. Yaklaşık 120 milyon lira harcanan ve kelle koltuktaki 5 yıllık çalışmanın ardından bitirilen Yüksekova Selahattin Eyyubi Havalimanının açılışı bütün bu olumsuzluklara rağmen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da katılımıyla gerçekleşti.
Hemen ardından bugün de “Göklerde Bir Türk” sloganıyla kamuoyuyla paylaşılmasına şahit olduğumuz ilk yerli yapım yolcu uçağı projesi sonrası diyebiliriz ki, bütün engellemelere rağmen 2023 hedeflerine doğru;
İyi uçuşlar Türkiye…