AK Parti tabanından başlayacak olursak…
Sabah Gazetesi yazarlarından Mahmut Övür, AK Parti İl Başkanlığı iftarındaki izlenimlerini yazmış;
“Ayaküstü parti yöneticilerinden biriyle konuşuyorum. HDP'yi hiç kapsama alanına almayan yönetici diğer iki olasılığı şöyle değerlendiriyor:
‘CHP güven vermiyor. Yarın birlikte bu ülkeyi yönettiğimizde ne yapacaklarından emin değiliz. MHP'ye ise parti içinden sıcak bakanlar var ama onun da başka sıkıntılar getireceği çok açık. Kamu güvenliği açısından etkili olabilir ama farklı kırılmalara da yol açabilir.’.. “
Yazının devamında; “Hatta CHP ve MHP'yle koalisyona ‘tuzak’ gözüyle bakan AK Partililerin sayısı da hiç az değil” ifadesi dahi var.
Benzer görüşler sosyal platformlardaki AK Partililerce de aynı netlikte dillendiriliyor. Kiminle olursa olsun bir koalisyonda yer almanın, AK Parti için sonun başlangıcı olacağı ve partiyi ANAP’ın akıbetine taşıyacağı öngörülüyor.
Öte yandan AK Parti yönetimi, taban gibi duygusal bakma lüksü bulunmadığı ve bu bağlamda başka dengeleri de gözetme durumunda olduğu için elbette koalisyon ihtimallerini titizlikle değerlendiriyorsa da,
Tabanda ağır basan eğilim; öncelikle bir erken seçim, bunun mümkün olmaması halinde ise MHP ile koalisyon seçeneği..
Peki, beyaz yakalı tabir edilen eğitimli kesimin de içinde olduğu ve ANAP’tan devralınan orta sınıfın önemli kısmını temsil eden AK Parti tabanı kimilerinin dediği gibi sahi ‘koyun’ mu ki,
Bugüne dek iç- dış direnç unsurlarına rağmen ilmik ilmik örülen kazanımlara (özellikle demokratik süreç) MHP’li bir koalisyonun ilaç gibi gelmeyeceğinin farkında olmasına rağmen,
Koalisyon için “olursa MHP ile olur” noktasında bu kadar ısrarcı derseniz, cevap için biraz da CHP tabanına bakmak gerekir diye düşünüyorum.
‘Tayyip’ üsluplu medyadan beslenen CHP tabanı...
CHP tabanı için bir analiz yapmadan önce belirtme ihtiyacı duydum;
Doğal olarak benim de CHP’li dostlarım var, fakat bunu zaman zaman siyaseten eleştiri getirmemin önünde engel olarak görmüyorum.
Aynı şekilde, benim görüşümün de hakaret- küfür- aşağılama içermediği sürece istenildiği kadar eleştirilebileceğini söyledikten sonra geçiyorum meseleye…
CHP tabanı (özellikle köktenciler), parti yönetimlerinin geldiği yumuşama noktasında henüz değiller, hatta hiç değiller gözlemlediğimiz kadarıyla.
Çoğu hala, 7 Haziran akşamı Haluk Koç’un meydan okuyan duruşuna yakın bir psikolojide (hatta AK Parti ile koalisyon yapılması halinde, CHP’yi bırakacağını söyleyen 60 yıllık partililer olduğunu aktarıyordu geçen Pazar Hüseyin Gülerce, Beyaz tv’de..)
Oysa bu cenah daha 7 Haziran’da, medya amigoları “HDP’ye oy vereceğiz” dediğinde hiç itiraz etmeden KCK/ PKK’dan açıkça talimat alan HDP’ye bile destek olmamış mıydı?
Hatta yine aynı kesim, “İran oluyoruz, şeriat geldi- geliyor- gelecek- gelebilirmiş diyorlar” fobisini tedavi ettirmiş olacak ki Gülen Cemaatinin ileri gelenlerinin her bir sözünü sosyal medyada argüman yapma noktasında dahi yabancılık çekmediler.
Ama gelin görün ki yine bu kesimde AK Parti’ye karşı bir direnç, hatta sadece AK Parti’ye karşı bir direnç.. Bu dirençte kuşkusuz Ulusalcı, Sol (ve hatta Merkez Medya tabir edilen Doğan grubunun dahi) büyük payı olduğu kesin.
Şimdilerde ‘geniş tabanlı- güçlü hükümet’ senaryolarına rağbet ederek, her fırsatta AK Parti- CHP koalisyonu avantajlarını sayıp döken bu medya organları, 13 yıllık sosyolojik tahribatlarıyla tam da bu noktada yüzleşmek durumundalar.
Öyle ki 13 yıl boyunca muhalefette kalmanın öfkesiyle, buralardan nasıl bir nefret empoze edildiğini ve tabi müşterisinde bulduğu karşılığı da görebilmeniz için,
Ülkenin (seversiniz sevmezsiniz) seçilmiş, meşru Cumhurbaşkanının iftar davetine icabet eden spor ve sanat camiasının bu geceye dair sosyal medya paylaşımlarının altına yapılan yorumlara bir bakın lütfen.
Oraya kusulan nefreti, kini, katranı, zifti, kokuşmuş üslubu (ne kadar anlatsam boş). Önerim; siz girin gözünüzle görün.
Mesela mı? Mesela; Gülben Ergen’in instagram hesabından paylaştığı Cumhurbaşkanı ve ailesiyle çekilmiş görsel içeriğin altındaki yorumlara bakın!
Daha içlerinden bir kaçını okuyunca bile anlayacaksınız, AK Parti tabanı koalisyon ihtimalleri için neden “olursa MHP ile olur” noktasında...
CHP, Cemaat’i ‘feda’ etmedikçe…
Bu tabana rağmen kurulabilirse biraz da CHP’li koalisyonu konuşalım.
Ben, (Allah biliyor) olası bir AK Parti- CHP koalisyonunun önce avantajlarını (ki o avantajlar evet hala var) yazmayı planlıyorken, AYM’nin son dershane kararı “hoop ağır ol” der gibi düşüverdi gündeme.
Hilal Kaplan’ın da bugün köşesinde değindiği üzere, Kadir Gecesi ile aynı güne denk gelen görüşmenin hemen akabinde gelen bu karar bazı konuların tekrar tekrar sorgulanması adına ilahi bir işaret gibiydi.
Bildiğimiz gibi, hükümet dershaneleri kapatma kararı almıştı. Bunu; özel okula dönüştürme projesi halinde sunarak teşebbüs sahipleri için ve yerine MEB’e bağlı kurslar koymak suretiyle de veli ve öğrenciler açısından mağduriyet üretmeden yapmayı planlamıştı.
Oysa mağduriyet dediğimizde, tüm mağdur(!) taraflar bu kadar değildi. Gülen Cemaatinin himmet adı altında (gönüllü- gönülsüz) topladığı yardımlar dışındaki önemli bir rant kapısı da dershanelerdi.
Ve bu gelir kapısına kilit vurma hamlesi ile yılanın kuyruğuna basılmıştı, hatta eşek arsının yuvasına çomak sokulmuştu bi kere... Hükümetin gösterdiği bu ‘cüret’, Gülen Cemaati- Hükümet kavgasının ateşleyicilerinden oldu,
Ve fakat kavga Hükümetle Cemaat arasında kalmadı. Ana muhalefet Partisi CHP de kavgaya çeşitli rauntlarda Cemaat lehine- Hükümet aleyhine dâhil oldu.
İşte, son Dershane kararıyla Cemaate bu küçük zaferi bayram çikolatası niyetine paketleyip veren AYM’ye, söz konusu golün ortası da CHP’den gelmiş oldu. Yani konuyu AYM’ye CHP taşımıştı.
Anlaşılan o ki CHP’nin Cemaate yakınlaşması A planı gereğiydi (A planı: Üzerine asıl çalışılan AK Parti’siz iktidar ihtimali).
Muhtemel ki Cemaat burada, en son eriye eriye % 1’ler civarı telaffuz edilen oy oranıyla (seçimde sayısal çokluğu sağlamak yani nicel amaçlı değil ama) medya ve arka plandaki diğer unsurlarının desteği hatırına CHP kanadında kabul gördü.
Ancak A planı tutmayıp da hiç akılda olmayan AK Parti- CHP koalisyonu planı devreye sokulmak durumunda kalınınca, CHP tarafından gösterilmesi gereken “fedakârlık”lardan biri de Cemaatle arasına mesafe koymak hatta mücadelesinde etkin olmak olarak ufukta belirdi.
Bu, yani paralel yapıyla mücadelede kararlılık AK Parti’nin koalisyon ortağında aradığı ilk özelliklerden biri olacak o kesin. Ama asıl soru CHP bunu başarabilecek mi?
İlintili soru; CHP’nin, yarın bir gün koalisyon ortağı olması halinde Cemaate karşı “dün lazımdın, ama şimdi ayağıma dolaşma” pozisyonu almasının, agresifleşen Cemaatteki karşılığı ne olur..
Bu aşamada CHP, Cemaatten- yapabileceklerinden çekincesi sebepli koalisyon ortağından gizli bazı tavizler vermeye devam ederse en mahrem devlet meselelerini istişare edeceği ortağına AK Parti ne kadar güvenebilir?
Çok koalisyonlar görmüş tecrübeli gazeteci Yavuz Donat’ın bir kaç gün önceki yazsısında dediği gibi;
“Koalisyon ‘iki temele’ oturur:
‘Samimiyet ve güven.’
Bu ikisi olmadıkça... Koalisyon kurulamaz.
Kurulsa bile... Gecekondudan farkı olmaz.
Yel üfürür, su götürür, kısa sürede yıkılır...”
CHP ile tek sorun Cemaat mi..
CHP ile kurulacak olası bir koalisyondaki sıkıntılar arasında Türkiye’nin son dönem dış politikası da var.
Malum.. Suriye’de, Mısır’da, Filistin meselesinde hükümetin bu yönetimlere karşı takındığı sert tavrın CHP’de karşılığı yok.
Hatırlayacaksınız, dün yine ilkokul bombalayan Esed’le ilişkileri, her şeye rağmen gayet iyi noktada olan CHP yönetimi, Şam’a heyet bile gönderdi.
CHP’nin Mısır’daki “demokrasi- hukuk- insan katliamları”na bakışı da belli. Aynı şekilde Gazze için bir küçük kınama yayınladıysa da İsrail’e resti çekme noktasında da yine AK Parti hükümetiyle farklı düşüncede.
Çok çabalansa bile ilkesel konumlandırılabilir mi, sanmıyorum ama dün nefret ettiği İran yönetimine bile AK Parti ile ters düştü diye yeşil ışık yakan bir partiden söz ediyoruz…
Ki, uzunca zamandır “düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığıyla pozisyon almaktan geriye ilke filan da kalmamış görünüyor.
Bunun dışında, Cumhurbaşkanı yetkileri ve yerleşkesi meselesi var ki..
Aylarca ‘kaçak’ dedikleri, fakat iddia edildiği gibi sit alanına inşa edilmediği yönündeki son Danıştay kararıyla bu tezleri de çürütülen Beştepe Külliyesi’nin meşruiyetinin de anlaşmazlık konusu olacağı öngörülüyor.
Farkındaysanız daha Cumhurbaşkanı yetkileri meselesini biraz daha açıp da (halen olduğu gibi) Kabineyi Beştepe’de toplamaya devam ederse,
Buraya asla ayak basmayacağını söyleyen CHP’lilerin tavrı ne olur sarmalına girmedim bile…
AK Parti- CHP ortaklığının hiç mi avantajı yok…
Gelelim avantajlara.. (ki yukarıdaki kimi kan uyuşmazlıklarının derecesine bakınca, korkarım ki virgülden sonraki sıfır konumunda olacak olmalarına bile bakmadan yazacağım).
CHP- AK Parti koalisyonu (Ahmet Hakan böyle dediği için elbette değil ama) gerçekten de geniş tabanlı bir temsil olur.
Anlaşabildikleri her konuda, Türkiye’ye yol aldırabilecek potansiyeldeki bu ortaklık, demokratikleşme (CHP ‘bölünüyoruz’ yaygarasından cayarsa)
Ve kalkınmayı (CHP ‘köprü, yol, havaalanı’ inşaatları gibi mantıklı izahı olmayan karşıtlıklarına bir son verebilirse) en üst düzeyde gerçekleştirebilir.
Yine anlaşabilmeleri halinde, Anayasa dahil Türkiye’nin yapısal sorunlarının kökten çözümünde ilaç olabilir.
Bunları sahiden kolay yapar; çünkü, bütün icraatların önündeki direnç olarak bugüne kadar karşısında duran sert rüzgarın gücünü arkasına almış olacak.
Tersinden okunursa onlar da (muhalefet) birçok şeye direnç göstermekten cayabilir (zira çoğunda muhalif olma sebepleri muhalefete konu olanın AK Parti icraatı olması yahut AK Parti cephesine artı puan olarak geçmesi kaygısıdır).
Bu çerçevede toplumsal kutuplaşma evet en aza iner, ortak hedeflere yürüyen insanların birbirinin kaşının üstündeki karayı arayıp durmaktan cayabilir bir ihtimal..
Bunun dışında evet güçlü mutabakat hükümeti dış yatırımı cezbeder, güven verir, çeker. Gereksiz (çoğu muhalefet kaynaklı) çatışmalarla vakit kaybeden, hızı kesilen Türkiye ekonomik hedeflerine de kolay yürür.
Kürt meselesi dâhil AK Parti’nin 13 yıllık iktidarının özellikle son döneminde büyük mesafe kat ettiği demokratikleşme hedeflerine de keza aynı şekilde...
Bu koalisyona şans tanımak isteyenlerin sıkça verdiği örnekse geçmişteki CHP- MSP koalisyonu..
Ancak atladıkları birkaç konu var ki; mesela Türkiye’nin bulunduğu coğrafya, o günlerde partileri şimdiki gibi dış politikada siyah beyaz zıtlığında konumlandırmıyordu.
Çözüm süreci, paralel yapı, Cumhurbaşkanının konumu gibi anlaşmazlık alanları da o günlerde yoktu. Ve asıl kötü haber; bütün bu sorunlar henüz olmamasına rağmen o koalisyon sadece 9 ay sürmüştü.
Sonuç olarak AK Parti- CHP koalisyonu denenebilir. Ancak CHP’nin başta paralel yapıya karşı duruş olmak üzere, dış politika ve Beştepe konusunda da makul çizgiye yaklaşması şart...
Birazcık siyaseti/ siyasilerin davranış kalıplarını takip eden herkesin hemen çıkaracağı sonuç, bu ‘taviz’lerin verilmeyeceği, dolayısıyla bu koalisyonun kurulmasının zorluğu olacaktır.
Her zamanki gibi “hayırlısı olsun” diyerek bitirirken, zahmet edip bu uzun yazıyı okuyan hepinize iyi bayramlar diliyorum ;)
Hatice OLGUN