ana sayfa hakkımda şiirlerim yorumlar
1
2
3
4
5
tüm yazılarım
facebook | Hatice OLGUN Twitter | Hatice OLGUN
Ana Sayfa
Menü
Öz Geçmiş
Yazılarım
Çizimlerim
Şiirlerim
Fotoğraf Galerisi
Haber & Söyleşi
Yazarlardan
Yorumlar
Bana Ulaşın
Yazılarım / Şehitsizlik sürecine 'ihanet' diyenlerin, şehitler verilirken 'öz yönetim' ilan eden dostları.. ' « geri
Türkiye'nin ana muhalefet partisi lideri PKK’ya yakın tv kanalındaki mülakatında, anayasanın değiştirilemez üç maddesini de tartışmaya açabileceklerini söylüyor. Dün, "tek bayrak- tek vatan- tek millet” güvencesinin sürekli yinelendiği çözüm sürecine “ihanet” diyenler, açıkça çıkıp “öz yönetim” ilan ederek niyetini gizleme gereği bile duymayan bir parti ve lideriyle epeydir işbirliği halinde olduklarının farkındalar mı? Sadece silahsız çözümü denediği için “hain” ilan edilen AK Parti, şehitlerimizin geldiği şu son süreçte terörle arasına mesafe koyamayan HDP’yi muhatap almadı, almamalıydı da... Peki ama CHP lideri, şehitlerimize (ve HDP’nin teröre açık desteğine) rağmen Demirtaş’la pozisyonundan milim sapma göstermezken ve en kritik konularda ağız birliği ederken iki çift lafınız da oraya olmayacak mı?

Davutoğlu üç gün önce Ödemiş’de vatandaşa dedi ki; “1 Kasım’da oylarınızı öyle sağlam verin ki beni bir daha Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile muhatap etmeyin, bizi namerde muhtaç etmeyin!”.

Mealen şunu diyor Sn. Başbakan; “Ülkede 7 Haziran sonrası oluşan istikrarsızlık tablosunu fırsat bilen terörün boş durmadığı, şehit cenazelerinin bir biri ardına geldiği zor günlerde (% 52 ile halkın seçtiği Cumhurbaşkanının pasifize edilmesi gibi) AK Parti’nin asla kabul etmeyeceği şartlarla gelip, aslında koalisyona en baştan “hayır” demiş olan onlardır.

Devamında geçici hükümete destek vermeyen de onlar. Kan gövdeyi götürürken, ülkeyi başsız bırakmamak adına her şeye rağmen kurulan seçim hükümetine tek üye vermeyen (2 HDP’li Bakanı unutun, zaten hiç yoktular) kendileri değilmiş gibi, sonra da belirlenen isimleri AK Parti’ye yakın bulanlar da onlar!

Akabinde TBMM’de yemin etmesinin önüne geçerek iç- dış tehdidin en üst seviyeye çıktığı kritik günlerde Hükümetin bir an önce iş başı yapmasına engel olan da yine (muhalefet partilerinin) ta kendileri...

Şimdi, bütün bu süreci hatırlayın ve lütfen sandığa gidip oyunuzu ülkenin istikrarı yönünde kullanın. Kullanın ki bizi, dolayısıyla ülkeyi bir daha aynı çıkmazlarda aynı sorumsuz tavırlara muhatap etmeyin!”..

Tek başına iktidar beklentisini yinelerken, olası bir sürpriz yani koalisyonun yeniden lüzumu tablosu halinde kapısı çalınacaklar arasında dikkat ederseniz Demirtaş’ın adı sitem kastıyla bile bile geçmiyor artık.

Hangi Demirtaş’ın? İnsanları evlatlarının yanında- uykuda katleden, sözde siyasi hedefleri için en aşağılık yöntemlere başvurmaktan çekinmeyen PKK terör örgütünün sözcülüğünü yapan Demirtaş’ın..

Hangi Demirtaş’ın? Şiddeti ancak ve ancak “fail, IŞİD- El Kaide gibi İslami terör kaynaklı ise” kınayan.. IŞİD mağduriyeti kotardığı Kobani’yi bahane ederek (sadece PKK’yı olsa iyi) dağdaki öz ağabeyini bile aklamaya kalkışan Demirtaş’ın..

Hangi Demirtaş’ın? Tonluk patlayıcılarla yaptıkları Dağlıca gibi tuzak katliamlar için susarken, terörle mücadele eden TSK’nın meşru operasyonlarına “Saray kan istiyor” diyebilen Demirtaş’ın..

Hangi Demirtaş’ın? AK Parti, CHP, MHP sözde Ermeni soykırımı iddialarını kabul eden AP’yi ortak bir açıklama ile kınarken, Türkiye’nin değil Ermenistan’ın yanında duran ama kendi devletine utanmadan “katil” etiketi yapıştıran Demirtaş’ın!

Dolayısıyla, (bazı maksadı malum çevrelerin yaptığı gibi) AK Parti’nin yakın geçmişte terörü müzakere için görüşme talep ettiği parti liderleri arasında Demirtaş’ın neden olmadığı değil de,

Bunca ihanetinin ardından HDP'ye en azından tavırda bir yaptırıma dahi yüreği dayanmayanların, arka plan niyetlerinin ciddi ciddi sorgulanması gerekir artık!

***

Ama sorgulanan o değil elbette, şu; “Dün Devlet bunlarla görüşüyordu, ne oldu” (elinin körü oldu, sen de orda değildin sanki!)..

Ve Türkiye’de muhalefetin yaptığı en büyük hatalardan biridir bu aynı zamanda; ilkeler- etkenler üzerinden değil, sonuçlar üzerinden yüzeysel saptamalarda bulunma! Meşhur “dün şöyleydi de peki bugün niye böyle oldu?” formülü.

(Formül dediysem boşuna mı? Kullanışlı orta sehpası gibidir her yere uyar, misal; Esed’le yediğiniz ayrı gitmiyordu noldu? Cemaatle can ciğerdiniz de noldu? HDP ile görüşüyordunuz da şimdi noldu?”..)

Böyle bir bakış açısı; evliliğinin ileriki yıllarında tartıştığı kocası tarafından şiddet gören bir kadına, şikâyetçi olduğu karakolda pür neşe düğün fotoğraflarını gösterip “bak dün mutluydunuz, bugün noldu da burdasın?” demeye benzemiyor mu Allah aşkına!

Bu konuyu bir başka yazıda uzun yazacağım, zira acayip tepkiliyim.. Ama bugün burada “Esed’le/ Cemaatle ilişkiler bu noktaya nasıl evrildi”den ziyade, “HDP, TC Hükümeti karşısındaki meşruiyetini ne vakit kaybetti”yi konuşmak daha anlamlı.

Hükümet HDP’yi muhatap aldığında; çözüm süreci öyle ya da böyle yürüyordu (ki çözüm sürecini baskın Kürt Siyasi hareketi ile değil de kiminle yürütecektiniz zaten?).

Hükümet HDP’yi muhatap aldığı zaman güneydoğuda şimdiki gibi hendekler kazılmıyordu, yerine gazetelerde; “Cudi’de piknik yapılıyor, bir zamanlar terörün kol gezdiği topraklarda gençler havuzlarda serinliyor” gibi haberler veriliyordu.

Terör örgütünün tacizleri olmuyor muydu, elbette evet. Hükümet Yüksekova havaalanını ve başka birçok yatırımı kime rağmen yaptı iyi biliyoruz. Hiçbir sebep yoksa, sırf kalekol inşalarını bahane ederek örgütün yaktığı iş makineleri, kaçırıp salıverdiği işçiler de hepsi aklımızda.

Ancak önemli olan şu ki; Hükümet HDP’yi muhatap aldığı zaman güneydoğudan tek bir şehit cenazesi gelmiyordu, tek bir anne terör sebepli ağlamıyordu, PKK tek mermi atamıyordu, vekiller cesaret edip 'sırtımızı örgüte dayadık' diyemiyordu!

Dolayısıyla, meşru TC Hükümetinin; kendisine "katil" diyen, birçok vekiliyle zaman zaman fiilen ve zaten söylemde daima teröre desteği belgelenen partiye haklı mesafesini sorgulamak, “dün görüşüyorlardı, noldu?”  saçmalığını dile dolamak bilinçli bir çarpıtma değilse nedir?

Ve asıl sorgulanması gereken de; “Devlet şehit cenazeleri geldikten ve HDP’nin de bu olan bitene tavrı netleştikten sonra mesafeyi koydu o belli de,

Peki ya böyle bir durumda hani CHP’nin mesafesi?” olmayacak mıydı/ olmamalı mıydı?

***

MHP Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan, seçimlere 1 haftadan az süre kala Milliyet'e konuşmuş.

Demiş ki; "Bugün Atatürk yaşıyor olsaydı, PKK destekli HDP çizgisi nedeniyle CHP'yi kapatırdı. Atatürk'ün partisine yakışır mı HDP ile işbirliği yaparak siyaset organize etmek?".

Aslına bakarsanız, bu “HDP ile işbirliği yaparak siyaset organize etmek” tespiti (CHP için sonuna kadar doğru olmakla birlikte) Sn. Adan’ın ve tabi MHP’nin de başını ağrıtır biraz.

Mesela, biri pekâlâ çıkıp da; “Yahu Cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP ile aynı adayı destekleyen sizdiniz. İç güvenlik yasa tasarısına, polis katillerini savunan HDP ile bir olup karşı çıkan da.. Tam da şehit verdiğimiz bir gün, (zaten üye vermeyerek, kuruluşunu yeterince zorlaştırdığınız) geçici hükümete HDP ile aynı saflardan yemin krizi yaşatmak suretiyle eşkıyaya hareket alanı sağlayan da..!” derse haksız olmaz.

(Bunlar, çoğu MHP’liyi de isyan ettiren haklı eleştiriler ve konumuz MHP olunca çıkarılmak üzere şurada bir köşede dursun şimdilik.)

Ancak, öte yandan (bahsi geçen hususta kendileri de bir miktar eleştirilebilir olmakla birlikte) MHP Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan’ın CHP'nin tavrı konusundaki eleştirilerine katılmamak mümkün değil.

Zira, CHP uzunca bir süredir kendi ulusalcı tabanı, üniter yapı söylemleri (gerçi Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı benimseyen Kılıçdaroğlu yönetimindeki ‘Yeni CHP’nin bu husutaki yaklaşımı muğlaksa da) ve yurtseverlik iddialarıyla da çelişen bir çizgide maalesef.

İşte tam da bu noktada (hem de sizin 'ne oldu da?' yönteminizle) sormadan edemiyorum Ey CHP’li dostlar; Anayasanın asla değiştirilemez/ değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk üç maddesine (ki Kılıçdaroğlu 2013 beyanında 3’ü de az bulup “ilk 4 madde” diyordu) ne oldu da,

Bugün (27.10.2015 tarihli bu haberi kapsamlı araştırın, zira sizinkiler bunu vermez), PKK’ya yakın İMC TV’deki mülakatında anayasanın ilk üç maddesini dahi tartışmaya açabileceklerini söylüyor?

“Tek bayrak- tek vatan- tek millet” güvencesinin sürekli yinelendiği çözüm sürecine “ihanet” diyen sizler, açıkça çıkıp “öz yönetim” ilan eden bir parti ve lideriyle epeydir alenen işbirliği halindesiniz ya, farkında mısınız?

Sadece silahsız çözümü denediği için “hain” dediğiniz AK Parti, şehitlerimizin geldiği şu son süreçte teröristleri kayıran HDP’yi muhatap almadı (almamalıydı da)...

Peki ama CHP lideri Kılıçdaroğlu, şehitlerimize ve HDP’nin PKK’ya açık desteğine rağmen Demirtaş’la pozisyonundan milim sapma göstermezken ve en kritik konularda bile ağız birliği ederken iki çift lafınız da oraya olmayacak mı?!

Noldu.. O meşhur “dün şöyleydi, bugün ne oldu da böyle?” formülünüzde, X'in yerine AK Parti'yi değil de CHP'yi koyunca sonuç 'yanlış' mı çıktı?


Hatice OLGUN
Yorum Yazın Tüm Yorumlar
Güvenlik
Galeri
Sayfanın tüm hakları Hatice OLGUN’a aittir. 2015 ©
ana sayfa | hakkımda | fotoğraf galerisi | çizimlerim | şiirler | haber & söyleşi | yazılarım | yazarlardan | Yorumlar | bana ulaşın KA İnternet Bilişim Teknolojileri Tic. Ltd. Şti.