Öyle aman aman izlediğim programları olmadı Melek Baykal’ın (Cennet Mahallesi’nin tekrarlarına denk düşünce 1- 2 gülmüşlüğümüz varsa hakkını helal etsin).
Hani kimi ünlüye, programını- dizisini- yazısını- haberini takip etmeseniz de içten içe sempati duyarsınız, moda tabirle elektriği size geçer filan ya.. Benden tarafta, kendisine karşı o da yoktu Allah için.
Dolayısıyla geçtiğimiz günlerde, bu hanfendinin başörtülü başka hanımlar için ettiği (gerçekten de çok talihsiz) sözler sonrası garipseme dışında pozitiften negatife doğru bir his değişimi, hayal kırıklığı yaşamadım.
Önce sözleri hatırlayalım dilerseniz. Şöyle demişti Melek Hanım (Yozgat'taki Hayri İnal Konağını ziyareti sırasında) kendisiyle hatıra fotoğrafı çektiren başörtülü kadınlarla ilgili izlenimlerini sosyal medya hesabı üzerinden paylaşırken;
"Konağın duvarında konağın gerçek sahipleri Hayri İnal ve ailesinin resimlerini gördüm… Gözlerime inanamadım en az 100 sene önce çekilen resimlerdeki hanımefendiler son derece medeni bir tavır ve kılık kıyafetleriyle bana gülümsüyorlardı… Çok mutlu olmuştum.
Sonra kafamı sola çevirdim, gördüğüm manzara 150 sene sonra geldiğimiz noktaydı… Yani konağın yeni sahipleri Yozgat belediyesi ve çalışanları… yeni sahipleriyle aralarına girip resim çektirdim. Yüzümdeki ifadeden ne kadar mutlu olmuşum anlarsınız zaten…
Konağı terk ederken aklımda tek bir şey kaldı konağın gerçek sahiplerinin medeni halleri. Sonra karmakarışık duygularla oradan uzaklaştım. Ve kendi kendime sordum. Biz ne zaman ve neden bu kadar geriye gittik diye. Cevabını bulamadım."
Melek Hanım bulmuştur gerçi bu “ne zaman, neden” sorularının cevabını; “13 yıldır” ve “AKP iktidarıyla” şeklinde de, yine de iğneyi batırıp kaçma modasına uymasın mı kadıncağız 60 küsur yaşında diye..
Büyük ihtimal 1 Kasım’ın öfkesi de üzerine yüklendiyse.. Zira, partide rozet takılırken çarşafla, muhafazakarlara karşı kapı kapı oy topladığı sırada Cemaatle, kapıcı karısı olarak kaldığı sürece başörtülülerle dertleri olmamıştı (evet evet, 1 Kasım’ın da öfkesidir o..).
Hele ki o medeniyetin tek ve biricik ölçütü (ne uzaya uydu göndermek, ne Asya- Avrupa arasını 4 dakikaya indirmek, ne öğrencilere tablet dağıtmak, ne metropollerdeki tıbbi görüntüleme cihazlarını Anadolu’daki her hastanede bulunur kılmak, ne üniversite sayısını artırmak, ne AR-GE'ye ayrılan payı on katına çıkarmak vb vb değil de) “başörtülü olmak ya da olmamak” iken!
Hadi hanfendi sonunda bir Türk’ün, Göktürk 2’nin uzayda salınmasıyla ilgilenmiyordur da (olamaz mı) onun çağdaşlık/ gelişmişlik ölçütü kılık kıyafet görünüm olayıdır diyelim ki...
E bu durumda da konaktan iki adım atıp dışarı çıksa, (tam da istediği ölçütlerde ‘modern’) röfleli, fönlü, balyajlı, yırtık kotlu, minili, hızmalı, taytlı (ben tayt diyorum, siz anlayın işte külotlu çorap) hatunları görse musmutlu olacak halbuki.
Hatta az biraz sabretse yaz aylarını beklese, poponun yarısını açıkta bırakan şortları- bikini üstlerini giymek/ görmek için kimsenin artık taa pilajlara kadar gitmesine lüzum kalmadığını da görüp, ‘Cumhuriyet değerlerine nasıl da sahip çıkıldığına’ ikna olup rahatlayacak.
Ama yok işte. hanfendi, gitmiş konağın içindeki bikaç gariban teyzenin (ki o teyzeler kendisini başörtülü- açık şeklinde kategorize etmeden evlerine almış, yedirip içirip en güzel şekilde ağırlamış, üstüne aynı fotoğraf karesinde olmayı rica etmişler), kılık kıyafeti üzerinden hayal kırıklığı yaşamış Melek Hanım, o mahallenin deyimiyle “enseyi karartmış”.
Hani en son geçici kabine oluşturulurken, Rüstem Batum (zavallısı); “Bizde kadın Bakan / Avrupa’da kadın Bakan” dipnotuyla paylaştığı bir fotoğraf aracılığıyla, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Prof. Dr. Ayşen Gürcan’a benzer biçimde hakaret ettiğinde bir takipçi “liyakat üzre mi konuşuyorsun, yoksa kendine kadın mı bakıyorsun” tepkisi vermişti ya..
Melek Hanım Yozgat’ın bilmem neresinden kendine “kadın” bakıyor da olamayacağına göre, ne istiyor olabilir ki 3- 5 garibanın üstünden başından, orasından burasından? Yarın öbür gün çıkıp Mevlana’dan hümanist 1-2 dizeyi artık hangi yüzle paylaşır ki, haksız mıyım?
Sonra merak ediyorum.. Bu başörtü hazımsızları, ticarete atılıp pastane- hastane- dükkân- mağaza açtıklarında bu kesimin parasını mertçe reddedebiliyorlar mı mesela?
En seküler patronların, mübarek Ramazan ayından faydalanmak için kırk takla attığını fark etmeyeniniz var mı?
Ya siyasetçileri.. Cemaatin başörtülü bacılarının- sakallı amcalarının oylarını reddetti de haberimiz mi olmadı?
Melek Baykal, sayesinde ekmek yediği programın devamını sağlayan önemdeki reyting yüzdelerinden başörtülü kadın seyircilerin payını çıkarmak ister miydi?
Sosyal medyada takipçilerinin çokluğuyla övünen tesettür fobikler, başörtülü takipçilerini hemen şimdi unfollow ederler mi?
Buzdolabındaki süt- et- meyvede, yulaf ezmesinde emeği alın teri olan kadınların kendi ölçülerinde ‘modern’ olmadığından haberdarlar mı?
“Babaannem de başörtülüydü” seviyesinde bile olsa, konunun muhatabı olan herkes (kendileri Melek hanım gibi düşünüyor olsa bile) hangi başörtülü yakınından vazgeçebilecek?
Çarşaflı Latife Hanım fotoğrafında da Atatürk’ün yüzüne gizlenmiş gizli memnuniyetsizliği mi arayacağız bundan böyle?
Yapmayın Melek Hanım, yapmayın Rüstem Bey, yapmayın benzerleri..
LGBT yürüyüşlerinde en önde yürüyüp (teröristinden- eşcinseline) herkese ama herkese saygı isteyen sizler, bu milletin öz değerlerine saygısızlık ederek özlediğiniz iktidarı daha bin yıl yakalayamazsınız farkında mısınız?
Anlıyorum “başörtülülere de saygınız var” evet, ama evden çıkmadıkları- sizin kadar söz sahibi olmadıkları- çrvrenizde fazla dolanmadıkları sürece..
Ama alışsanız iyi olur, zira o beğenmedikleriniz yönetiyor bu ülkeyi..
O beğenmedikleriniz, o “koyun- bidon kafa- eksik beslenmiş” diyerek zekâsını aşağıladıklarınız olmasa; hala IMF kapılarında şirinlik ediyor olacaktık farkında mısınız?
Oysa o beğenmedikleriniz sayesinde Türkiye bugün G 20 Dönem Başkanı,
Siz de beğenseniz iyi olur..
Hatice OLGUN