ana sayfa hakkımda şiirlerim yorumlar
1
2
3
4
5
tüm yazılarım
facebook | Hatice OLGUN Twitter | Hatice OLGUN
Ana Sayfa
Menü
Öz Geçmiş
Yazılarım
Çizimlerim
Şiirlerim
Fotoğraf Galerisi
Haber & Söyleşi
Yazarlardan
Yorumlar
Bana Ulaşın
Yazılarım / Ankara'dan Paris'e, oradan Antalya'ya... « geri
Paris’ten bildiren müzmin muhalif Ertuğrul Özkök’ü bile; “Hakkını vermeliyiz ki bizim Polis kimlik tespiti ve olayı aydınlatmada Fransız Polisinden çok daha hızlı, başarılı” noktasına getiren acı gerçeklerden halen daha kaçma eğiliminde olan Mirgün Cabas gibiler; Ankara- Diyarbakır- Suruç saldırılarında (ve tabi her PKK saldırısı sonrası) terör örgütlerini değil, maksatlı olarak ve doğrudan Devleti hedef alan tutumlarından bırakın geri adım atmayı, kösele kıvamlı derileri kızarmadı bile tahmin edeceğiniz üzere. Üstelik de kendini patlatan saldırganın lime lime olmuş cesedi yanındaki (her nasıl oluyorsa ‘yine de’ cillop gibi duran) bir sahte pasaport üzerinden, bir kez daha Türkiye’yi terörle uluslararası boyutta ilişkilendirmeye çalışacak kadar da vicdansız ve ahmaklar doğrusu.

Paris’te 1 gecede yaşanan dehşet Ortadoğu’nun 1 saati olsa da...

13 Ekim’de Ankara’daki Barış Mitinginde meydana gelen patlamadan tam 1 ay sonra, 13 Kasım’da bu kez Paris’in göbeğinde 7 ayrı noktada korkunç bir katliam gerçekleşti.

Fransız makamlarının da ilk andan itibaren DAEŞ/ IŞİD’i işaret ettiği, konser salonu- stadyum- restoran ve barlara yönelik gerçekleşen eş zamanlı korkunç saldırılar sonrası Paris Başsavcılığı bilançoyu duyurdu; (şimdilik) 129 ölü, 99'u ağır 352 de yaralı!

Ajanslara ilk düşen görüntülerdeki; silah sesleri, inlemeler, bağırışmalar, ceset yığınları, yaralılar ve tüm bunların arasında kalan hamile bir kadının dakikalarca tutunduğu pencere kenarına asılı halde verdiği ölüm kalım mücadelesiyle,

Kendisine aşağı atlamasını söyleyen birilerine “Bayım ben hamileyim” dediği sahne.. Hiç biri, akıllardan silinecek gibi değil!

Her ne kadar, meşhur Gazze kahramanı (Allah onun gibileri çoğaltsın) Dr. Mads Gilbert’in; “dün gece Paris’te yaşanan, Filistin’in sadece 1 saati” sözlerinin acı farkındalığıyla, Ortadoğu’daki ölümlere dair  Batı’nın kayıtsızlığına isyan ediyorsak da,

Bu (dozuna göre zaman zaman öfke ya da cılız sitemler olarak değişen) tepkiler, genellikle Batıda yaşayan halklara değil (o halkların da Filistin’i, Mısır’ı kınayan gösterilerini hatırlayın); ilgili hükümetlere, BM- HRW- AİHM- AP gibi çeşitli yetkin adreslerin idari makamlarında bulunanlara karşıdır.

Dolayısıyla da hükümetlerinin izlediği yanlış politikalar bir yana, masum insanların ölümü Suriye’de- Filistin’de- Yemen’de- Irak’ta- Afganistan’da- Mısır’da- Libya’da…

Ankara’da- Suruç’ta- Diyarbakır’da olduğu gibi, Paris’te de kâfi derecede üzücüdür!

Saldırı sonrası Fransa’da görülmemiş güvenlikçi yaklaşım..

Saldırı üzerine Fransa Cumhurbaşkanı (saldırıdan 1 gün sonra) 14 Kasım’da Antalya’da katılmayı planladığı G 20 seyahatini iptal etti.

Saldırıyı Fransa Hükümetine karşı apaçık bir savaş ilanı olarak yorumlayan Hollande, ikinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Fransa’da ilk kez olağan üstü hal uygulaması da dâhil olmak üzere çok sert tedbirler aldı.

(Fransa Meclisinde 1955’de kabul edilen OHAL yasasına göre konser salonları, sinemalar geçici olarak kapatılabilecek. 'Hareketleri tehlikeli görülenler' ev hapsine konulabilecek. Trafik tamamen durdurulup, güvenlikli bölgelerin ilan edilmesi söz konusu olacak, medya kontrol edilebilecek!)

Asker ve tankların da sokağa çıktığı Paris’te, Polise şüpheli gördüğü herkes için 'vur, indir' yetkisi verildi. Şüpheli olduğu düşünülen kişilerin evlerine girme, arama, mahremiyetlerini ihlal etme hakkı tanındı. Hatta şüpheli kişileri sınır dışı etme, vatandaşlıklarını iptal etme hakkı getirildi.

İlk refleks olarak sosyal medya hareketleriyle, gösteri- yürüyüş- protesto eğilimlerinin de kontrol altına alındığı Fransa’da Orly Havaalanının ve metroların da ulaşıma kapandığı gelen bilgiler arasında.

Öyle ki saldırıların düzenlendiği 11. Bölge'ye 200 kadar (polis değil bakın) asker konuşlandırıldı ve bir son dakika bilgisi olarak da;

Fransız Ulusal Meclisi söz konusu olağanüstü halin 3 ay daha uzatılmasına onay verdi.

Fransız Polisine ‘vur’, Türk Polisine ‘dur’!

Şahsen, terörün 35 yıldır kol gezdiği bir ülke vatandaşı olarak,

Bir yandan güvenlik önlemlerinin abartılmışlığı hakkında kafa yormakla birlikte, öte yandan da gerek Hükümetin ve gerekse de halkın üzerindeki psikolojik baskıyı anlayabildiğimi söyleyebilirim.

Dolayısıyla, böylesi ağır bilançolu ve işleniş biçimiyle dehşet verici, kurgulu koordineli terör saldırıları sonrası Fransız halkının da önlemleri anlayışla karşıladığını, uygulamada sıkıntı çıkarmadığını görüyoruz.

Garip bir şekilde Dünyadan da tedbirlere ilişkin Fransız Hükümetini ‘baskıcı’ davranmakla suçlayan her hangi eleştiri (bir NYT başyazısı, bir The Economist makalesi, alelacele yazılmış bir Freedom House raporu) gelmediği gibi,

Terörün nerdeyse sıradanlaştığı Türkiye’de, kelle koltukta mücadele veren Polisin yetkilerinin (yine kamu güvenliği lehine) artırılmasını öngören yasaya karşı çıkan bizimkilerin (Türkiye hükümetine verdikleri tonda) ses çıkaramadığını,

Hatta Fransız Polisinin ‘şüpheliyi vur, indir’ yetkilerinin de desteklendiğini üzülerek izliyoruz.

Sanki hendekler kazılan, o hendeklere bombalar yerleştirilen, mayın döşenen, pusu kurulan, askere- polise ateş açılan, her gün şehit tabutları omuzlarda taşınan..

Ve hatta örgüte muhalefet eden sivillerin (ambulans şoförünün- doktorun- eczacının- çorbacının- çocukların) bile hedef alındığı kendi ülkelerinde,

Çok daha kısa süreli ve hafif önlemleri antidemokratik bulan onlar, ta kendileri değilmiş gibi!

“Kabul edelim, Türk Polisi- Emniyeti kimlik tespiti ve aydınlatmada çok daha hızlı”

Sadece Fransız ya da Türk Polisinin yetkileriyle de sınırlı değil çifte standart...

Ankara saldırısında (Diyarbakır ve Suruç’ta da) kendi Hükümetlerini teröre destek vermekle, bir adım daha öteye giderek azmettiricilikle suçlarken apaçık biçimde “Katil TC, Katil Beştepe” diyenlerin de şapkalarını önlerine koyup düşünme vakti bugün!

Evet, Türk İstihbaratını öngörememekle suçlayabilirsin. Reyhanlı öncesi Emniyeti onlarca kez uyarmasına, Paris öncesi Fransa’ya uyarısına ve de Türkiye gibi Ortadoğu bataklığına komşu bir ülkede (çoğunu hiç duymadığımız) başka onlarca saldırıyı da önlemiş olmasına rağmen.

(G20’ye, Alevilere, sol marjinal gruplara, Türkiyeli Yahudilere, turistlere ve diğer azınlıklara yönelik seçimleri engelleme ve kaos amaçlı pek çok saldırının önlendiği Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca daha birkaç gün önce rapor edildi)..

Paris’teki çok net istihbarat açığına ilaveten, eş zamanlı saldırı noktalarındaki teröristleri saatlerce kontrol altına alamayan Fransız Polisinin de iyi bir sınav verdiği söylenemez.

(Her ne kadar, zaten çoğu olay yerinde kendilerini patlatan “saldırganların tümünün etkisiz hale getirildiği” haberlerini okuyup duruyorsak da..)

Zira, saldırganlardan birinin Fransız vatandaşı olduğu, daha önce güvenlik güçleri tarafından radikalleştiğine dair rapor edilmesine rağmen terörle mücadele kapsamında soruşturulmadığı gibi.. Pasaportlu geçişi sırasında da Fransız güvenlik güçlerince ihmal edildiği biliniyor (TR’de olsa ne skandal ama di mi..).

Paris’te incelemelerde bulunan müzmin muhalif Ertuğrul Özkök’ü bile; “hakkını vermeliyiz ki bizim Polis kimlik tespiti ve olayı aydınlatmada Fransız Polisinden çok daha hızlı, başarılı” noktasına getiren gerçeklerden hala kaçma eğiliminde olan Mirgün Cabas gibiler,

Ankara, Diyarbakır, Suruç saldırılarında (ve tabi her PKK saldırısı sonrası) terör örgütlerini değil, maksatlı olarak ve doğrudan Devleti hedef alan tutumlarından bırakın geri adım atmayı, kösele kıvamlı derileri bile kızarmadı tahmin edeceğiniz üzere..

Üstelik (kendini patlatan saldırganın lime lime olmuş cesedi yanı başında her nasıl oluyorsa ‘yine de’ cillop gibi duran) bir sahte pasaport üzerinden,

Bir kez daha Türkiye’yi terörle uluslararası boyutta ilişkilendirmeye çalışacak kadar (UCM özlemi) da vicdansız ve ahmaklar doğrusu.

Davutoğlu: “Hiçbir Fransız siyasetçisinin, aydınının, basınının çıkıp da…”

Değişmediler efendim. Bin siyasi yenilgi, hezimet daha yaşasalar değişmeyecekler ve de..

Meclisteki yemin töreninden 1 gün önce (geçtiğimiz pazartesi), Davutoğlu’nun AK Parti’li vekillere hitabını dinleme fırsatım oldu, şöyle diyordu Sayın Başbakan;

“Paris’te hepimizi üzen elim saldırılar sonrası; 1 tek Fransız siyasetçisinin, aydınının, basınının çıkıp da (saldırılardan dolayı) fail terör örgütünden daha fazla Hükümeti suçladığını gördünüz mü?!!”

Selefi Sarkozy’nin (o da sıcağı sıcağına hiç değil), Charli Hebdo sonrası yeterli önlem alınmadığına dair Hollande’a makul eleştirisi dışında görmedik efendiler!

Hatta iki gündür bazı haber kanallarında, acılı ve tedirgin Fransız halkına uzatılmış o mikrofona söylenen vicdanlı sağduyulu cevapları ibretle dinliyoruz;

“-Sizce Hükümet mi suçlu?” (muhtemelen soruya şaşırıyorlar).. “-Hayır ne münasebet, terör örgütü yaptı..!”. Yahut dünyadaki mevcut sistemin, eğitim eksiğinin de altı çizdikleri oluyor.. Ama tek 1 Fransız bile yok ki Fransız hükümetini katliamların faili olarak göstersin!

Sonuçta Türkiye Hükümetini Suriye politikaları dolaylı suçlayanlar da iyi biliyor ki Fransa’nın Suriye konusuna bakışı da farklı değil. Oysa yine Fransa’da 1tek kişi de çıkıp, saldırıyı Hükümetin izlediği politikalara bağlamadığı gibi,

Türkiye gibi kilometrelerce uzunlukta sınırı- sorumluluğu- riski de olmayan Fransa’nın, “Suriye’deki işgüzarlığının başa açtığı IŞİD belası”ndan bahseden herhangi fırsatçı da göze çarpmıyor.

Üzgünüm ama zaten (bizdeki ‘aç kurt’lara mahsus) bu tavır mantıklı değil ki ‘aklın yolu bir’ kontenjanından beynelmilel olsun. Ve bu “hiçbir katma değer üretmeksizin yerli yersiz eleştiren hırçın, vicdansız, mantıksız, sağduyusuz” muhalefet şekli Türkiye’de de kaybetti işte. Tükendi ve bitti.

Hala devam etmek isteyene de (belli ki bir kısmı bunda ısrarlı).. Ne haliniz varsa görünüz efendim, görmeye devam ediniz denir..

Her şeye rağmen iyi bir şeyler; G 20 Türkiye..

İçerdeki tüm bu edepsizliğe, sığlığa (kulakların çınlasın Nevşiin) rağmen neyse ki Türkiye küresel ölçekte hak ettiği saygın ve itibarlı yerini gün geçtikçe sağlamlaştırıyor.

Üstelik de Türkiye’yi, daha çok (bu ayarı dengesi şaşmış) muhalefet medyasının yurtdışı baskılarından takip ettikleri halde.. ve bu suretle de görülmemiş bir algı dizaynına, yanlış- eksik- abartı malumatlandırmaya maruz kalmış olmalarına rağmen!

Geçtiğimiz hafta sonu itibarıyla; (yıllar önce 17. Sıradan giriş yaptığı) G 20’de, % 3,6’lık ABD’den sonra, % 3,4’le 6. sıralamaya yükselen Yeni Türkiye, ekonomiyle sınırlı kalmayan muhtelif dünya meselelerinin tartışıldığı böylesi platforma ev sahipliği yapmanın onurunu yaşadı.

Bu sene özellikle büyük öneme sahipti G 20… Zira her sene olduğundan çok daha fazla “Zirve’de sadece ekonomi konuşulmadı”, dünya liderlerinin Antalya’da ağırlandığı bu toplantıda.

Akşam yazarı- AK Parti Ankara Milletvekili Prof. Vedat Bilgin’in de ifade ettiği üzere; “artık ekonomi sadece ekonomik parametrelerin içinde ele alınacak bir olay değildir. Antalya’daki G 20 Zirvesi’nde, sadece Paris katliamının değil, dünyanın bugün en önemli meselesi haline gelen terörün küresel bir sorun haline dönüşüp, ülkelerin toplumsal istikrarını bozan, siyaset üretmesini, ekonomik süreçlerin işleyişini felç eden bir mesele olarak ele alınması şart olmuştur”.

Her ne kadar MHP Lideri Sayın Bahçeli sosyal medya üzerinden -sağ olsun iyi güldük- “dünya kan ağlarken, yanı başımızda bombalar patlarken Antalya’da lüks otellerin golf sahalarında…” şeklinde başlayan bir paylaşım yapacak kadar konuya ‘Fransız’sa da…

Türkiye, şimdilik ekonomik pek çok bağlantıya ilaveten; Gülen’in iadesi, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge temini, Suriye meselesinde nihai sonuca yaklaşma, PYD’ye verilen silahların Türkiye’ye yönelik kullandırılmayacağının garantisi gibi pek çok siyasal kazanımla birlikte,

Ortadoğu’da, sınırlarının hemen yanı başında bazı hesapları olan ve çok daha uzaklardan Suriye’yi mesele edinen Liderlere dedi ki; “Suriye bataklığı kurutulmadan (değil Paris) dünyanın hiç bir yerinde terör belası bitmeyecek...

Ve Suriye’de bana rağmen değil, (başta Suriye halkının olmak üzere) benim de ülkesel- milli çıkarlarıma ters düşmeyen bir yol haritası çizilebilir, çizilecekse.”.. Nokta.

 

Hatice OLGUN

Yorum Yazın Tüm Yorumlar
Güvenlik
Galeri
Sayfanın tüm hakları Hatice OLGUN’a aittir. 2015 ©
ana sayfa | hakkımda | fotoğraf galerisi | çizimlerim | şiirler | haber & söyleşi | yazılarım | yazarlardan | Yorumlar | bana ulaşın KA İnternet Bilişim Teknolojileri Tic. Ltd. Şti.