ana sayfa hakkımda şiirlerim yorumlar
1
2
3
4
5
tüm yazılarım
facebook | Hatice OLGUN Twitter | Hatice OLGUN
Ana Sayfa
Menü
Öz Geçmiş
Yazılarım
Çizimlerim
Şiirlerim
Fotoğraf Galerisi
Haber & Söyleşi
Yazarlardan
Yorumlar
Bana Ulaşın
Yazılarım / Ne kadar etabınız varsa hepsiyle gelin! « geri
Sivil- asker- polis şehitlerimizin her birinin hikayesi yürek dağlıyor, hele ki çoğu çocuksa! Ama öte yandan, doya doya yasımızı tutacak kadar bile zaman kaybetme lüksümüz yok. Devletimiz bu bağlamda FETÖ’nün hızlı biçimde tasfiyesini gerçekleştirirken; dışarıdan gördüğü baskı ve müdahalelere, içeride sağlanan mutabakatı referans gösteriyor. FETÖ/ PDY ile yargıda mücadele verilirken, başta PKK/ PYD- IŞİD olmak üzere diğer terörist uzantılarla da askeri mücadele meşru zeminde yürütülüyor. Otorite boşluğunu fırsat bilen terör örgütlerinin bölgede cirit atıyor olması tarafıyla terörle mücadelemizin bir parçası olarak gördüğümüz Suriye meselesinde ise, Rusya-Türkiye-İran yakınlaşmasından acil bir çözüm çıkmasını; kendi ülkemdeki terörle mücadelenin selameti için istediğim kadar, 5 yıldır rejim tarafından sistematik katliamlara- göçe maruz bırakılan Suriyeli mazlumlar için de yürekten istiyorum!

15 Temmuz’daki kanlı darbe girişiminin ardından (Fethullahçı Terör Örgütü) FETÖ, bazı mensuplarının ağzından 10 Ağustos’u işaret eden ikinci bir tehdit savurdu hatırlarsınız.

Ve yine hatırlayacaksınız, bu darbeci hainlerin daha 15 Temmuz ihanetinin kanı yerdeyken yaptığı bu utanmaz tehditlere, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ilk ağızdan cevap verdi ve dedi ki;

“Şimdi, ‘bu birinci etaptı’ diyorlar. Ne kadar etabınız varsa hepsiyle gelin!!”..

Kuşkusuz bu meydan okumadan hoşnut olmadılar.

Tıpkı, 7 Şubat 2012’de Erdoğan son anda karar değiştirip o ameliyata girmeyince; “Ameliyata nasıl girmez? Allah kahretsin, nereden uyandı bu adam? Nasıl ölmez!” diye bağırdıkları zamanki gibi..

Tıpkı.. Çevrecilerin çadırlarını bir şafak baskınıyla ateşe vererek başlattıkları Gezi Eylemleri ve sonrasında pompaladıkları zehir zemberek karşıtlığa rağmen, 3. Köprü- 3. Havalimanı gibi pek çok stratejik yatırıma mani olamadıkları zamanki gibi..

Tıpkı, 25 Aralık’ta ‘sistematik yolsuzluk’ algısına hizmetle; Erdoğan’ın oğluna (oradan da Erdoğan’a) planlanan kumpas fark edilince, Şeb-i Arus törenleri için bulunduğu Konya’dan (o zamanki Başbakan) Erdoğan’ın;

"Kimse operasyona kalkışmasın. Operasyona kalkışanlar karşısında bizi bulur!" demesiyle ellerinin bir kez daha boşa çıktığı zamanki gibi!

Tıpkı.. FETÖ’cü subayların, PKK tuzaklarına bilinçli gönderdiğini bugün (utanç ve esefle!) öğrendiğimiz askerlerimizin şehit cenazeleriyle,

Sivillere yönelik gerçekleşen her bombalı eylem sonrası (yüzleri dahi kızarmadan!) ortaya sürdükleri “Katil Erdoğan” algı çalışmasına rağmen, terörle mücadeleden tek geri adım atılmadığında kalakaldıkları zamanki gibi!

Tıpkı, 15 Temmuz gecesi bağlandıkları uyduruk internet yayınında (belli ki plan gereği Erdoğan’ın o ana kadar çoktan kaçırılmış ya da öldürülmüş olacağını hesap ederek): “Bu Erdoğan’ın bizzat yaptığı açıklama mı, yoksa Cumhurbaşkanlığı'nın sitesinden falan gelen bir şey mi? diyerek afalladıkları zamanki gibi!

Tıpkı.. 24 Kasım 2015’te kendilerine bağlı subayların düşürdüğünü (yine sonradan) öğrendiğimiz Rus jetinin yol açtığı krizle bozmayı hedefledikleri Türkiye- Rusya ilişkileri, 9 Ağustos’ta St. Petersburg’da onarıldığında kahroldukları zamanki gibi..

---------------

7 Şubat 2012 MİT krizi, o zamanki Başbakan Erdoğan’ın, devlet içindeki paralel yapıyı ilk kez fark ettiği tarih olarak önemlidir.

Fakat, şimdiki itiraflardan anlıyoruz ki o günkü adıyla ‘Cemaat’ içindeki Erdoğan düşmanlığı, ta 2006- 2008’lerden itibaren başlamış; dışarıya ve tabi Erdoğan’ın kendisine yansıtılmıyormuş.

Nitekim 31 Mayıs 2010’da, 6 gemi dolusu insani yardımla birlikte Gazze’deki ablukaya dünyanın dikkatini çekmek üzere yola çıkan ve içlerinde yabancıların da bulunduğu aktivistlere saldıran İsrail’in lehine gösterdikleri tavır da dikkatlerden kaçmadı!

İsrailli komandolarca, hem de uluslararası sularda ve elbette ki silahsız olan aktivistlerden 9’unun katledilerek 60’ının yaralandığı katliam karşısında o zaman Gülen; “Otoriteye itaat etmek lazımdı. Israil’in onayını almadan bu yapılan otoriteye başkaldırıdır” diyerek rengini iyice belli etmiş oldu.

(Hatırlayacaksınız aynı Gülen, Nisan 2015’de kendi televizyonlarından o zamanki Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı yani bal gibi de ‘otorite’si olan Davutoğlu’nun konuşmasını şu altyazıyla vermişti: “Yasal zorunluluktan yayınlıyoruz”!)

İşin daha da kötüsü, Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde içerde- dışarda aleni propaganda faaliyetleri yürüten bu yapının, Erdoğan düşmanlığı üzerinden uzlaşı kurduğu muhalefet (özellikle CHP- HDP) desteği sayesinde marjinal kalmaktan kurtuluyor olmasıydı.

Derken.. Haziran 2013’de Gezi eylemleri, 17- 25 Aralık 2013 “yolsuzlukla mücadele” görünümlü yargı darbesi ve tabi artık maskelerin tamamen düştüğü 15 Temmuz 2016/ TSK’daki FETÖ’cülerin askeri darbesi ile olayın saklanacak, savunulacak ya da yumuşatılacak yanı kalmamış oldu.

Belli ki son çırpınışlarla ve kuyruğu dik tutma adına telaffuz edilen; yoğun terör saldırıları, toplumun ileri gelenlerini hedef alan suikastler, etnik- mezhepsel ayrışmalara zemin hazırlığı öngörülen 10 Ağustos da fos çıktı!

Cumhurbaşkanının “ne kadar etabınız varsa hepsiyle gelin” diyerek ve tabi sokak nöbetlerini bitirmek için 10 Ağustos tehdidini de beklemeyerek psikolojik üstünlüğü ele aldığı restleşmede,

Açık konuşmak gerekirse FETÖ’nün değil arkasındaki gücün (ABD) yapmaya cüret edebilecekleri kaygılandırıyordu.

Zira, İncirlik- Stratfor- CİA bağlantılarıyla ve tabi Gülen’i teslim etmeme yönündeki eğilimleriyle “darbenin arkasındaki güç olarak” iyice ifşa olan ABD’nin;

Türkiye halkında yükselen ABD karşıtlığını onarmak adına parmağını bile kımıldatmaması, ister istemez (hazır ifşa olmuşken) artık saklanma gereği de duymadan aleyhte yapabileceklerini tahmine yönlendiriyordu.

(Değil mi ki bu yüzyılda Bosna'da, daha dün Irak- Gazze- Mısır'da, halen Suriye'de birileri katliamlar yapmış/ yapıyor ve ve sözümona mazlumlar adına hesap sorucu mekanizmalar seyrediyorken, en kötü senaryoyu düşünmek vesvese olamazdı da..)

----------------------------

Normal şartlarda 15 Temmuz girişiminden sonra beklenebilecek artçılar; en fazla firari askerlerin münferit eylemleri olabilecekken, işin içine FETÖ ile birlikte HDPKK- IŞİD ve tabi ABD dahil olunca beklentileri beynelmilel tutmak abartı olmazdı.

Nitekim Devlet, 10 Ağustos’tan kastın; Suriyelilerin de yoğunluklu yaşadığı bölgelerde dozu artırılacak terör faaliyetleriyle, mezhepsel- etnik fay hatlarının tetiklenmesi olduğu yönünde uyarılarını önceden yaptı.

Toplumsal kırılma- kaos bekleyenler, artık FETÖ ile işbirliği iyice açığa çıkmış PKK terörünün (Yenikapı’da yakalanan) FETÖ’ye ve teröre karşı birlik ruhunu kıramayacağı gibi daha da birleştireceği gerçeğini görmüş olmalı ki,

Amaçlanan kırılmanın belki/ ancak; seküler- muhafazakâr, Alevi- Sünni gibi ayrılıkları kaşıyacak, düne kadar hükümeti İslami terörle ilişkilendiren çevrelerin soğuyan hafızasını ısıtacak IŞİD faktörünün devreye sokulmasıyla olabileceğini düşündüler.

Gerçi buna IŞİD mi demeliyiz ya da IŞİD görünümlü PKK mı..

Zira Türkiye’deki sivillere yönelik pek çok saldırıda işaret edilen IŞİD, dikkat ederseniz bugüne kadar bu saldırılardan hiçbirini açık açık üstlenmiş değildir (oysa diğer ülkelerdeki saldırıları olay soğumadan üstlenmektedir)

Ve ne hikmetse aynı saldırılarda, “IŞİD’li” canlı bomba DNA’larına ayrılır da, yanı başındaki bize IŞİD bağlantısını gösterecek kimliğinin ucu bile yanmamıştır!

Barbarlığını, İslami değerleri kirlettiğini, Batı’nın Ortadoğu’daki varlığına meşruiyet kazandırma projesi olduğunu her fırsatta dile getirdiğim IŞİD’i aklamak değilse derdim, düşünün ben ne söylemeye çalışıyorum..

Söylemeye çalıştığım; “PKK’nın asker- polis dışındaki silahsız unsurlara saldırmayan centilmen gerillalar” olduğu pazarlama diline halel gelmemesi adına,

Sivil katliamlarda failin IŞİD kimliği öne çıkarılacak ki; PKK ne içerdeki tabanı karşısında ve ne de ‘özgürlük savaşçıları’ olarak algılandığı Batı’da itibar kaybına uğramasın, ‘haklı dava’sı zarar görmesin!

--------------------------------

Yani diyorum ki.. Resmin bütününde FETÖ, PKK- IŞİD ve hatta DHKP-C (hatırlayın Çağlayan vakası) gibi taşeronlarla birlikte çalışmış, çalışıyor.

15 Temmuz gecesi Astsubay Kıdemli Başçavuş Ömer Halisdemir’in, alnının ortasından vurarak belki de dünya tarihinin seyrini değiştirdiği hain Tuğgeneral Semih Terzi’nin ölümünden sonra çıkan bağlantıları da iddiayı doğrular nitelikte.

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un bir televizyon kanalında; “O katil, o vatan haini (Semih Terzi), TSK’nın Suriye’deki operasyonlarını yöneten kişiydi” demesinin ardından,

Başbuğ’u destekleyen bir açıklama da eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı emekli Tümamiral Suat Polat'tan geldi. Polat; FETÖ üyesi Terzi’nin, Suriye’de Türkiye aleyhine ve ABD lehine faaliyet yaptığının tartışmasız olduğunu söyledi.

Bu ifadeler, PKK’nın 40 yıllık mücadeleye rağmen bölgeden neden silinemediğini de, faili meçhul kalmış pek çok olayın şifrelerini de ortaya çıkarmış oldu. Dolayısıyla ABD liderliğindeki FETÖ- PKK ilişkisine,

Bugün ABD’li Cumhuriyetçi aday D.Trump tarafından da dillendirilen; “IŞİD’in bir Obama/ ABD projesi olduğu” genel kabulünü eklerseniz, FETÖ- PKK ve IŞİD’in gereğinde vardiyalı, gereğinde eş zamanlı nasıl çalıştıklarını görebilirsiniz.

Dolayısıyla, bu millet daha 15 Temmuz’un acısını unutmamışken Diyarbakır, Van, Elazığ’da asker- polis- sivil; ve en son da Gaziantep’de doğrudan sivillere, bir düğün evine yönelik saldırılarda genel kanı aynıydı;

İnsanımızın artık imaen değil direkt söylemeye başladığını gözlemlediğim o kanı da; doğu ve güneydoğu bölgelerimizin az önce saydığım şehirlerindeki söz konusu saldırıların, ABD’nin bilgisi ve FETÖ- PKK- IŞİD ortaklığıyla gerçekleştirildiği gerçeği idi.

Bu noktada öncelikle başımız sağ olsun, sivil- asker- polis şehitlerimizin her birinin hikayesi yürek dağlıyor.. Hele ki 30’u çocuksa!! Ama öte yandan, doya doya yasımızı tutacak kadar bile zaman kaybetme lüksümüz yok biline..

Devletimiz bu bağlamda FETÖ’nün hızlı biçimde tüm kurumlardan tasfiyesini gerçekleştirirken; dışardan gördüğü baskı ve müdahalelere, içerde sağlanan mutabakatı referans gösteriyor.

FETÖ/ PDY ile yargıda mücadele verilirken, başta PKK/ PYD- IŞİD olmak üzere diğer terörist uzantılarıyla da askeri mücadele meşru zeminde yürütülüyor.

Otorite boşluğunu fırsat bilen terör örgütlerinin bölgede cirit atıyor olması tarafıyla terörle mücadelemizin bir parçası olarak görülen Suriye meselesinde de, yıllarca ‘müttefiklik’ payesiyle İncirlik’i kullanmasından başka, kendimize bir hayrını görmediğimiz ABD artık out!

Erdoğan’ın 9 Ağustos’taki Rusya ziyareti sonrası (kimilerinin Asya İttifakı da dedikleri) Rusya-Türkiye-İran yakınlaşmasından Suriye için acil bir çözüm çıkmasını,

Kendi ülkemdeki terörle mücadelenin selameti için istediğim kadar, kalanların ayrı- mültecilerinin ayrı imtihan verdiği ve Esed rejimi tarafından 5 yıldır sistematik katliamlara- göçe maruz bırakılan Suriyeli mazlumlar için de yürekten istiyorum!

“Sık yazmadığım için uzun oluyor, hoşgörün” diyerek; 15 Temmuz öncesi- sonrası tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, Devletimize kirli işbirlikleri karşısında güç kuvvet dirayet diliyorum.

Allah iyilerle olsun.

 

Hatice OLGUN

23.08.2016

Yorum Yazın Tüm Yorumlar
Güvenlik
Galeri
Sayfanın tüm hakları Hatice OLGUN’a aittir. 2015 ©
ana sayfa | hakkımda | fotoğraf galerisi | çizimlerim | şiirler | haber & söyleşi | yazılarım | yazarlardan | Yorumlar | bana ulaşın KA İnternet Bilişim Teknolojileri Tic. Ltd. Şti.