ana sayfa hakkımda şiirlerim yorumlar
1
2
3
4
5
tüm yazılarım
facebook | Hatice OLGUN Twitter | Hatice OLGUN
Ana Sayfa
Menü
Öz Geçmiş
Yazılarım
Çizimlerim
Şiirlerim
Fotoğraf Galerisi
Haber & Söyleşi
Yazarlardan
Yorumlar
Bana Ulaşın
Yazılarım / Teksaslı gelecek biz gelemeyeceğiz öyle mi? « geri
Rejimin Suriye'deki Sünni muhalifllere yönelik katliamlarına karşı çıkarak insani önceliklerle pozisyon aldığında Turkiye'deki iktidarı “mezhep ayrılığını körüklemekle” suçlayan bazı çevrelere, kendi içlerinden de itirazlar yükselmedi değil. Bir süre önce, ana muhalefet partisi CHP’nin (yerini şaibeli bir şekilde Kemal Kılıçdaroğlu’na bıraktığı) eski lideri Deniz Baykal katıldığı bir televizyon programındaki mülakatında şunları söyledi; “Halep Sünni kentidir, Şii kuşatmasına teslim edilemez!”. Bugün aynı oyunun Musul’da oynandığı günlerden geçiyoruz. Bölgede bir Sünni katliamı ve göçünün, dolayısıyla yerleşik demografik yapının anlaşmış yönetimler eliyle ve çıkarları doğrultusunda değiştirilmesinin altyapısının oluşturulmaya çalışıldığını gözlemlemek hiç de zor değil. Ve taktik Halep’le aynı; IŞİD bahanesiyle gir, şehirleri bombala, yerini yurdunu terk etmemekte direnenleri öldürürken ölüm korkusuyla kaçanların yerine tercihi unsurlarını yerleştir!

Artık iyice sıradanlaşan acılarıyla, ancak Omran Aylan gibi sembol ve çarpıcı örnekler üzerinden gündemde yer bulabilen Suriye’de, rejim ve Rusya saldırıları devam ederken ardı ardına yapılan pek çok çağrı, toplantı ve buralardan çıkan kararlar da durumu maalesef değiştiremiyor.

Suriye’de 2011 Mart’ından beri (5 yılı aşkın süre) devam eden iç savaşta, Ocak 2015 rakamlarına göre 220 bin kişinin hayatını kaybettiği rapor edilirken; yerel kaynaklar aynı süreçte ülkede dolaylı ya da dolaysız hayatını kaybeden insan sayısının Şubat 2016 rakamlarına göre 470 bin olduğunu belirtiyor.

Rakamın 2015’ten 16’ya bir yıl içinde hızla artışında şüphe yok ki (daha önce çeşitli platformlarda diplomatik ve mali desteği bilinen) Rusya’nın, İran ve Hizbullah’la birlikte o günlerde zayıfladığı gözlenen rejim lehine fiili olarak sahaya inmesi etkili olmuştur.

Önemli bir silah üreticisi ve satıcısı olan Rusya, Suriye’de yeni silahlarını (bizzat veya rejim eliyle) denemekten de çekinmedi. Sivillerin yaşadığı bölgelerde kuralsızca kullanılan bu silahlar arasında yazık ki kullanımı yasak sığınak delici bombalar, fosfor ve napalm bombaları da vardı!

İnsan hakkı ihlallerini defalarca rapor eden uluslararası örgütlere göre ölümler çoğunlukla rejim ve Rus uçaklarının (pazaryerleri, okul, hastane, fırın vs ayırt etmeksizin!) şehirlere düzenlediği bombardımanlar sırasında meydana gelirken,

Rejim hapishanelerinde işkence- kötü muamele ve yanı sıra insani yardımın engellendiği rejim denetimindeki bölgelerde açlıktan ölümler şeklinde gerçekleşenler de azımsanamayacak orandadır.

Rusya, Suriye’deki aktif varlığı boyunca her ne kadar IŞİD hedeflerini vurduğunu, Suriye’de bulunma sebebinin bu olduğunu iddia etse de her seferinde muhalifler adına savaşan Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) hedef aldığı gözlerden kaçmadı.

O günlerin İngiltere Başbakanı ve ABD Savunma Bakanından ve tabi Türkiye’den de (özellikle tehlike altındaki Türkmen köyleri için) bu keyfi tutuma itirazlar gelmiş olsa da, Rusya Suriye’de IŞİD- Nusra bahanesiyle açıktan taraf olmaya, sivil yerleşim alanlarını hedef almaya devam etti.

Rejimin yeniden güç kazanmasıyla birlikte, Rusya Devlet Başkanı Putin, Mart 2016’da Rus birliklerinin önemli bir kısmını Suriye’den çektiklerini açıklasa da Rusya, özellikle muhaliflerin rejimle yoğun bir savaş yürüttüğü Halep’i bombalamaya devam ediyor.

Öyle ki tam da bugün Fransa, Hollanda, Almanya ve Ukrayna Devlet Başkanlarının, Ukrayna krizine çözüm amaçlı toplandığı Berlin’deki Başbakanlık binası önünde yüzlerce kişi tarafından yere bırakılan kanlı oyuncak ayılarla Halep’te çocukların bombalanması protesto edildi!

Başından beri, demokratik taleplerine rejim tarafından şiddetle karşılık verilen Suriye halkının ve muhalefetinin yanında bulunan Türkiye; Rusya ile jet krizi sonrası bozulan ilişkileri, özellikle 15 Temmuz sonrası Batı’nın tutumu karşısında ve Batı’ya tepki/ alternatif olarak onarma eğiliminde olsa da Suriye konusunda Türkiye- Rusya ile arasındaki duruş ve fikir ayrılığı aynen devam etmektedir.

Çeşitli platformlarda özellikle Rusya’nın vetolarına dair BM kararlarını birincil ağızdan yüksek sesle eleştiren Türkiye, Rusya ile ülkesel çıkarları gereği yeniden canlandırdığı ticari ilişkilerin yanısıra Suriye meselesinde de diplomasi kanallarını açık tutmayı (bir önceki duruma oranla) yararlı bulmuştur.

Suriye’de rejim güçleriyle beraber sivillerin yaşadığı şehirlerde (özellikle Halep'te) bombardımana devam eden Rusya’nın, Halep'teki sivillere insani yardım amaçlı tek taraflı ilan ettiği 11 saatlik ateşkes dün saat 08.00 itibarıyla devreye girdi.

İnsani yardım dillendirilse de, ateşkes süresi boyunca Halep'ten çıkış için 8 koridorun açık tutulacağı açıklaması, bombardımanlarda sağ kalan sivillerin tahliyesinin de sistemli muhalif temizliğe işaret ettiği gerçeğini değiştirmiyor.

Beşar Esad'ın "Halep'teki siviller şehri terk etmek istiyor, böyle bir durumda teröristler (ÖSO) onları veya ailelerini öldürecekler" propagandasına tepki gösteren BM temsilcisi, "Halep halkı şehrini kesinlikle terk etmek istemiyor" diye konuştu.

Halep’te yoğunluklu olarak Sünni muhalif Suriyelilerin yaşıyor olması, Nusayri rejimin buralara yönelik ağır ve ısrarlı saldırılarla silme ve süpürme eylemlerine mezhepsel bir boyut da kazandırıyor aslında.

Öyle ki 2012 sonlarında açıklanan bir BM raporunda da, Suriye’deki iç savaşın Nusayri Şebbiha milisleri ve Sünni muhalifler arasında süregiden "bariz derecede mezhepsel" bir çatışma olduğunu bildirilmiş, fakat taraflar bunu reddetmişti

Türkiye’nin, halkın temel bazı demokratik taleplerinin, yaklaşık 300 bine yakın ölümle karşılık bulduğu Suriye meselesindeki insani tutumunu, Sünniler lehine ‘mezhepsel’ bulanların Sünni kenti Halep’e bir süredir uygulanan katliama suskunluğu da asaletlerinden değil elbet!

Türkiye Cumhurbaşkanı rejimin Sünni muhalif sivillere yönelik katliamlarını kınayarak mazlum halktan yana tavır aldığında “mezhepsel ayrılığı körüklemekle” suçlayanların kendi içlerinden de vicdanlı sesler yükselmedi değil;

En son, ana muhalefet partisi CHP’nin (şaibeli bir şekilde yerini Kemal Kılıçdaroğlu’na bıraktığı!) eski lideri Deniz Baykal katıldığı bir televizyon programındaki mülakatında şunları söyledi; “Halep Sünni kentidir, Şii kuşatmasına teslim edilemez!”.

Bugün aynı oyunun Musul’da oynanmasının, bir Sünni katliamı ve süpürülmesinin; dolayısıyla yerleşik demografik yapının, yönetimler eliyle ve çıkarları paralelinde maksatlı değiştirilmesinin (bir diğer sınır komşumuz) Irak’da denendiği günlerden geçiyoruz.

Taktik Suriye/ Halep’teki ile aynı; IŞİD bahanesiyle gir, şehirleri bombala, yurdunu terk etmemekte direnen sivilleri öldürürken ölüm korkusuyla kaçanların yerine tercihi unsurlarını yerleştir!

Musul’u da yakından takip ediyoruz (dilim döndüğünce bilâhare yazacağım inşallah). Türkiye bütün gücüyle, (şu bu parti ayırt etmeksizin) milli duruşlu siyaset adamlarıyla, onların arkasında duran güçlü ordusu ile Musul’da aleyhimize oynanmaya çalışılan oyunun karşısındadır.

Bu hem Türkiye’nin oralarda yaşayan Türkmen soydaşlarına ve hem de etnik akrabalığı bulunmayanlara karşı tarih birliği ile desteklenen insani vazifesi olduğu gibi,

Öte yanda PKK- PYD- IŞİD unsurlarının burnunun dibine yerleştirilmeye çalışılmasına karşı güvenlik öncelikli manevrası olarak kabul edilmeli, “orada ne işimiz var” gibi sorulara destek vermeden önce maksatlarına iyi bakılmalıdır.

Bu günlerde tarihi bir duruş gösteren MHP Genel Başkanı Sn Bahçeli’nin dediği gibi; “Teksaslı gelecek biz gelemeyeceğiz öyle mi!”…

Yorum Yazın Tüm Yorumlar
Güvenlik
Galeri
Sayfanın tüm hakları Hatice OLGUN’a aittir. 2015 ©
ana sayfa | hakkımda | fotoğraf galerisi | çizimlerim | şiirler | haber & söyleşi | yazılarım | yazarlardan | Yorumlar | bana ulaşın KA İnternet Bilişim Teknolojileri Tic. Ltd. Şti.