Birilerinin nefreti, birilerinin merdivenidir.
Nefret, düşmanlık, çelme takma, arkadan vurma, haksızlık ne kadar büyükse merdiven o kadar yukarı çıkarır bunu da bi kenara yazıverin baştan.
Cümlede kastettiğim taze Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ı son 16 yıllık kesintisiz iktidarındaki icraatlarından demiyorum bakın, ta Belediye Başkanlığı döneminde şehr-i İstanbul’a yaptıklarından biliriz.
Balıkların yaşamadığı lağım kokulu Haliç'i, çöp dağı sokakları, yolsuzluklarla boşaltılmış kasasındaki milyarlarca lira borcu ile,
Ve de en önemlisi musluklarında gram suyu yokken devraldığı yedi tepeli şehri getirdiği mevcut durumda –pek tabii ki problemler hala olsa da- sıkıntının artık çoğunca;
"O tünelden mi gitsek, şu köprüyü mü tercih etsek, bugün de denizin altından mı geçsek, şu parkta mı form tutsak, hangi havayolu kullansak, randevu sisteminde neye göre doktor tercihi yapsak.." gibi kafa karışıklıkları olması ne şükredilesidir, ayırt edebilene.!
Bu ülkeye kazandırdığı ilkleri, doksan yılda yapılamamışları başardığı hizmetleri, sağlıkta eğitimde tarımda şehircilikte sosyal yardımlar ve sair alanlarda hayata geçirdiği devrim gibi projelerini saymayacağım, lüzum yok.
Bilen zaten biliyor, bilmeyene gözü gönlü kulağı algıları kapalı olana ise değil bizim, tıbbın da yapacağı bir şey yok.
Kendi Cumhurbaşkanı adayları bile en nihayet illallah edip, beslendiği yalanlarla birer militana dönüşmüş bu maraz zihniyete ‘şizofren’demişken,
Bize de lafı artık daha fazla yatırıp yuvarlamadan doğruca demek düşer.
***
O cenahtan itiraf gibi açıklamalar bununla sınırlı değil üstelik.
Söz konusu kitlesini “oyların çalınmadığına” ve de “kaçırılmadığına” ikna çin kırk takla atıp sonunda isyan eden kendi adaylarından sonra, ezber bozan başka söylemler de gördü bu gözler hamdolsun..
Fox’un haber spikeri Fatih Portakal da, yayını erken kestikleri iddiasını başka trajikomik yaygaralarla süsleyen aynı kitleye verdi veriştirdi ve dedi ki; “Kendi ruhsal çöküntünüzü bize bağlamayınız”.
(O kitleyi bu hale getirmelerindeki rollerini unutmadık, bir yazıda elbet ona da girerim, durun hele).
Bu da yetmedi, o mahallenin anketçisi Hakan Bayrakçı da bastı itirafı ve dedi ki;
“Ben Erdoğan’ın 51 ve üzeri oy alacağının farkındaydım. Ama düşünsenize durumumu.. Benim hitap ettiğim kesime o aşamada böyle bir şeyi açıkladığınızı düşünün, linç edilirsiniz!”
Yine bir başka itiraf gibi açıklamada ne demişti CHP’li Engin Altay: “Bu hükümet dünyanın en doğru işini de yapsa takdir etmeyeceğiz” (neyseki işte halk takdir ediyor Sn şizofrenler).
Her dediği asılsız çıkan, FETÖ’nün seslendirmesini istediği her iftira için yargıya (artık değirmenin suyu nerdense!) rekor tazminatlar borçlanan, basiretsizlik ve beceriksizliği diline vuran yalancı genel başkanlarını da unutmadık elbet.
Halk da gördü ki notunu verdi. Gerçi hala en başarılı olarak kendisini ve en başarısız olarak da da % 53’le eze eze yenmiş adamı gösterip,
Utanıp sıkılmadan yapıştığı koltuğundan dil uzatıyor o ayrı!
***
1980’in Mart ayıdır, Türkiye'de ilk kez bir gazetesinin Anayasa Forum'unda sistem tartışmaları başlandığında..
Başkanlık sistemini, parlamenter sisteme alternatif olarak öneren ilk siyasi liderse, şaibeli ölümüyle arkasında soru işaretleri bırakan eski Cumhurbaşkanlarımızdan rahmetli Turgut Özal’dır.
Yine eski Cumhurbaşkanlarından rahmetli Süleyman Demirel ve en nihayet Türkiye Cumhuriyeti’nin son Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da ülkemiz için başkanlık sistemini savunan liderler olmuştur.
Nihayet iki gün kadar önce geçtiğimiz Başkanlık Sistemine şiddetle karşı çıkanlara; ABD, Rusya, Fransa gibi süper devletlerin bu sistemle yönetildiğini hatırlatmakta fayda vardır.
Kaldı ki söz konusu kesimin; Suriye'deki asıl tek adam rejimi- monarşiye duyduğu muhabbete baktığımızda,
İngiltere gibi halen bu yüzyılda Kraliyet kurumunun bulunduğu batı ülkelerine saklayamadıkları sempatilerini dikkate aldığımızda,
Cumhurbaşkanının olağanüstü yetkilerle donatıldığı mevcut darbe anayasasına kayıtsızlıklarını hesaba kattığımızda,
Ve de bizzat adaylarını soktukları bu yarışta, kazanan kendilerinden olunca hiç de ‘tek adam’ filan demeden sevinçten deliye döneceklerini de hesaba kattığımızda;
Hep bahsettikleri o endişenin 'sistem ve getireceği yetkiler'den daha çok, şahısla ilgili olduğu anlaşılmaktadır..
***
Öte yandan ülkemizin istikbali de, hiç bir kesimin şahsi nefreti fobileri ve psikiyatrinin alanına giren diğer duygu durumları ile şekillendirilemeyecek kadar kıymetlidir takdir edersiniz ki.
Meseleyi değerlendirirken tek bir 'keşke'miz varsa o da şudur; gönül isterdi ki Çorlu'daki elim kaza canımızı yakmasaydı ve bu tarihi günü daha coşkulu yaşasaydık, olmadı :(
Bu vesileyle ölenlere rahmet, yaralılara acil şifa dilerken (rutin kontrollerde sıkıntı olmadığı bilgisine rağmen) varsa bir ihmal, hele ki yeni Türkiye’de kimsenin yanına kalmayacağının işaretlerini buradan yinelemiş olayım.
Yeni sistemin hareket kabiliyeti, hız ve güç anlamındaki avantajlarına, Cumhur ittifakının temsil gücünü kattığınızda Devletimiz hiç olmadığı kadar güçlü ve başımızda zira.
40 küsur yıldır kök salmış FETÖ’nün yanı sıra 50 yıla yakın süredir bitirilemeyen PKK ile mücadeleye ilaveten, bakın bugün Adnan Oktar Cemaati gibi kimsenin dokunmaya cesaret edemediği yapılar hesap vermeye başlıyor.
Hakeza Soma faciası davasında da (maden sahibi dâhil olmak üzere) nihayet kamu vicdanını rahatlatan ceza gibi cezalar çıktı.
Aynı şekilde on yıllardır ihmal edilen ve hayvan haklarına dönük yasalarla; çocuk tecavüzcüleri için ‘hadım’ yasası gibi yaptırımlar da uzun süredir takıldığı pürüzlerinden arınmış olarak yolda.
***
Evet..
Önümüzdeki bu dönem düşmanın ve suçlunun korkması gereken, işinde gücünde sade vatandaşınsa genişleyen özgürlükler, büyüme ve refahtan pay alacağı bir dönem olacak.
Gezi eylemlerinden beri süren iç dış yıpratmalara,
17- 25 Aralıklar, tapeler, iftiraların içinde olduğu ve 15 Temmuz girişimi ile artık saklanacak yanı kalmayan FETÖ tuzaklarına,
Dolar, petrol, patates, soğan üzerinden ekonomik oyunlara rağmen..
Bu millet gerekirse tankın altına yata yata, gerektiğinde evlatlarını toprağa verip acısını içine ata ata,
Ve gerekirse de soğanı ekmeğin yanına katık yapa yapa ezdirmedi devletini, ezdirmeyecek.
Kurtuluş savaşında 15 yaşındaki oğlanları davulla zurnayla duayla ölmeye, evet ölmeye gönderen bu insanları tankla tüfekle,
Sonrasında seferberlik açlık yokluk çarık görmüş bu milleti de dolarla korkutamazsınız.
Öğrendiğinize göre, film başlasın. Türkiye’nin yeni dönemde alacağı yolu seyredin, not edin ve bükemediğiniz eli artık sıkın bence,
Hazır, her şeye rağmen size uzanmışken!
Hatice OLGUN
haticeolgun2@gmail.com