ana sayfa hakkımda şiirlerim yorumlar
1
2
3
4
5
tüm yazılarım
facebook | Hatice OLGUN Twitter | Hatice OLGUN
Ana Sayfa
Menü
Öz Geçmiş
Yazılarım
Çizimlerim
Şiirlerim
Fotoğraf Galerisi
Haber & Söyleşi
Yazarlardan
Yorumlar
Bana Ulaşın
Yazılarım / Ezan Değil Koltuk Hassasiyetidir O « geri
CHP geleneğinin kutsala dair tavrının sorunlu olduğunu gözler önüne seren sayısız örnek ve buna karşın parti yönetiminin tepkisi anlamında pek çok ‘hiç’ bulunabilecekken.. ‘Hassasiyet’e konu açıklamanın sahibi Öztürk Yılmaz, Kılıçdaroğlu’nun kendisine epeydir açıkça rakip gibi davranmakta ve bu minvalde cesur açıklamalar yapmaktan çekinmezken.. Ve CHP’de, parti içi demokrasi anlamında mevcut yönetimle çelişen en ufak kelama karşı derhal kapı dışarı eden tahammülsüz yaklaşım da ortadayken.. Sn Kılıçdaroğlu’nun bugünkü tepkisinin dini hassasiyetlerle değil de daha çok koltuk hassasiyetiyle şekillendiğini söylemek pek de su-i zan olmaz sanırım.

Hani bir Musul Başkonsolosumuz vardı (‘konsolos, konsolosluk’ bu ara soğuduğum kelimelerse de).

Beraberindeki elli civarı vatandaşımızla birlikte, 2014 yılında Musul’da DAEŞ tarafından rehin alınmış, sonradan öğrendiğimize göre de korkudan DAEŞ’e kendini ‘muhasebeci’, yanındaki çalışanı da ‘konsolos’ olarak tanıtmıştı.

Her neyse, ‘kıç korkusu’ deyip bir de bu sebepten eleştirmeyeceğim. Sonuçta DAEŞ’in, tutsaklarını diri diri yaktığı, aslanların önüne attığı, bu görüntüleri de dünyaya dağıttığı yıllardan bahsediyoruz ve korku da gayet insani bir duygu.

Derken AK Parti hükümetinin geceli gündüzlü uğraşları ve sıkı diplomasi ağıyla, DAEŞ’in elinde bulunan (Öztürk’ün kendisi dâhil) kırk dokuz vatandaşımız kurtarılınca rahat bir nefes alıyoruz, yeminle.

O güne kadar Hükümete, “50 vatandaşın DAEŞ’in elinde, seyrediyorsun” diyerek yüklenen ana muhalefet partisi, bu kez de “ne verip de aldın?” demelere başlıyor.

Vay arkadaş.. Bir kez, sadece tek bir kez ortak tasamız yahut sevincimizde şeytanın avukatlığını yapma da otuz iki dişimizi birden kıralım, önceki eleştirilerimizi kenara koyup seni alkışlayalım ama yok!

O kırk dokuz kişinin yakınları 101 gün boyunca yüz bin kere ölüp ölüp dirilmiş, sen hala “ne verdin, ne aldın?” hesap makinesi misin, nedir? Bazen ‘bir şey’ vermemek için canlar verirsin (15 Temmuz), bazen de tek bir can için ‘bir şey’ feda edilecekse eder onurunu geri alırsın.

Kaldı ki On iki adaları, Musul’u, bilmem nereleri hem de onca şehide ilave vermediler ya.. Çok çok tutsaklar karşılıklı değiş tokuş olmuştur, o da mı battı..

***

Gelelim hikayenin devamına..

Bu Öztürk bey (Yılmaz), baş kesen DAEŞ’in elinden tek parça halinde kurtarılmanın seviniciyle o zamanki AK Parti’li Başbakanla ‘minnet’ temalı fotoğraflar çektiriyor önce...

Biz de haliyle ‘biraz Şaban filan ama kahraman’ şeklinde mırıldanırken; Hürriyet, Cumhuriyet, Sputnik gibi dönemin sıkı muhalif yayın organlarına başlıyor anlatmaya, hem öyle böyle değil ha ballandıra ballandıra.

Yok efendim prangalar vurmuşlar da bana mısın dememiş, yok efendim diz çöktürüp ülkemiz aleyhine kameralara konuşmaya zorlamışlar da ‘isterseniz öldürün yine de yapmam’ demiş, yok beraberindekilerin canını öncelikli olarak düşünmüş (kahkaha emojisi).

Gazetenin hedef kitlesinin ruhunu okşamayı da ihmal etmiyor o arada; “IŞİD beni zorla Camiye sokmak istedi, namaz kılmaya zorladı ancak ‘iradem dışında beni kimse Cami’ye sokamaz (heeeeyt)’ dedim” gibi Laik soslar şeyttiriyor araya.

FETÖ destekli Cumhuriyet’in, bu tarihten 3 ay kadar sonraki “IŞİD’e yardım senaryosuyla Türkiye’deki meşru Hükümeti yargılatma planı”na da (DAEŞ’i, Laikliğin tam karşısında AK Parti ile diz dize konumlandıran okurdaki ‘Cihat’ infialine katkı babında) minik taşlar döşemiş oluyor.

Ve ekliyor; “bayrağımıza, kadınlarımıza, çocuklarımıza, onurumuza en ufak bir halel getiremeyeceklerini ve böyle bir şey olacaksa bizi öldürmelerini’ bağırarak haykırdım” (Allah Allah nidaları ve kısa bir sessizlik)!

Haykırmış, öyle diyor :))) Siz de gülmekten haykırın zira sonradan yazılı ortak beyanlardan öğreneceğiz ki bırakın böyle cesur yürek bir çıkışı,

Kendisini ‘konsolosluğun muhasebecisi Kenan’ olarak tanıtmak suretiyle aslında poposunu bi güzel sağlama almış.

***

Üçüncü bölümde bu arkadaşın CHP’deki serüveni başlar.

E artık ‘bu kadar yalanla ben başka yere yakışmam’ mı dedi, parti lideriyle kafa kafaya verirsek yalanlarımızla çağ açıp kaparız diye mi hesap etti her neyse işte..

(Bu arada tabii ki şeyi de atlamıyoruz; Türkiye’deki ana muhalefeti dışardan dizayn edenlerin, ilginç demeçler verdirdikleri bu “muhasebeci/ konsolos/ devrimci/ kahraman/ MV adayı” çok amaçlı kullanışlı zevatı, buraya elleriyle monte etikleri gerçeğini..)

Eylül 2014’de kurtulduğu 101 günlük esaretin ardından atandığı Tacikistan Büyükelçiliği görevini popülaritesine kâfi bulmamış olacak ki sadece 2 ay kaldığı bu görevinden istifa ederek Eylül 2015’de CHP’den adaylığını koyuyor.

Kahramanlık masalları işe yarıyor ve hemen 1 Kasım’da CHP’den seçiliyor. Seçilmekle kalmayıp, sadece 2 yıl gibi kısa sürede (çekirdekten partililerin ihraç edildiği, küstürüldüğü, bertaraf olduğu Y/CHP’de) Genel Başkan Yardımcılığına kadar yükseliyor (dizayn dedik ya).

E tabi onca maaşı helal ettirmesi, teveccühü boşa çıkarmaması lazım! Sık sık Cumhurbaşkanına, 15 Temmuz’a, ÖSO’ya (en son da Türkçe ezanla ilgili) çıkışlarıyla marjinalleşen CHP seçmenine boncuklar dağıtmayı ihmal etmiyor.

Artık nasıl havaya girdiyse geçtiğimiz Nisan ayında Kılıçdaroğlu’na resti çekerek Cumhurbaşkanlığı için adaylığını açıklıyor.

Bununla da kalmayıp TBMM Dışişleri Komisyon üyeliğinden istifasını okuduğu beyanında: Seçimlerde muhalefet olarak yenildik. Ciddi bir sorgulama içine girmemiz, demokratik olmamız, hata yapanın görevinden ayrılması lazım” diyor.

Ve birileri bize, “Kılıçdaroğlu’nun Yılmaz’ı ezan hassasiyetiyle disipline gönderdiğine ikna etmeye çalışıyor.

***

Allahın işine bak ki buna da cevabı Yılmaz’ın kendisi, hiç uğraştırmadan az önce vermiş oldu.

Yılmaz; ‘ezan dünyanın her yerinde Arapça okunur’ diyerek hamaset yaptığını düşündüren, ideolojik tarihi ve tabanın önemli kısmıyla çelişen Kılıçdaroğlu’nun disiplin manevrası karşısında kılıçları bu kez açıktan çekerek;

“İstiyorsun ki çekip gideyim. Sen yönetemiyorsun ve ben de bir hazırlık içindeyim biliyorsun. Genel başkanlık olarak bir hazırlığımın olduğunu biliyorsun (waaay). Sen beni rakip olarak görüyorsun (derdin ezan değil mealinde)" dedi!

Aslına bakarsanız da “dini hassasiyet ve CHP” denince (hadi, ezanın Türkçeleştirildiği, Camilerin ahıra çevrildiği vs bildik tek parti diktasına kadar öyle çok da geriye gitmeden) hafıza yoklayalım.

Misal CHP Parti Meclisi Üyesi Sera Kadıgil’in, ezana öfke ve kin kustuğu ve sosyal medyada büyük tepki toplayan twitlerini hatırlayalım; bunun için ne yapılmıştı? Hiç.

Sonra, 15 Temmuz gecesi salâ okuyan imama saldıranların CHP mensupları olduğu ortaya çıkınca, aynı Kılıçdaroğlu’nun (sözle yahut imaen bile olsa) bir tepki verip vermediğine bakalım; o zaman ne yapılmıştı? Hiç.

Bunun gibi, CHP geleneğinin kutsala dair tavrının sorunlu olduğunu gözler önüne seren sayısız örnek ve karşılığında parti yönetiminin tepkisi anlamında sayısız ‘hiç’ bulunabilecekken,

‘Hassasiyet’e konu açıklamanın sahibi Öztürk Yılmaz, kendisine epeydir açıkça rakip gibi davranmakta, eleştirel yaklaşmakta ve bu minvalde cesur açıklamalar yapmaktayken,

Ve CHP’de, parti içi demokrasi anlamında mevcut yönetimle çelişen en ufak bir kelama karşı derhal kapı dışarı eden tahammülsüz yaklaşım da ortadayken..

Sn Kılıçdaroğlu’nun bugünkü tepkisinin dini hassasiyetlerle değil daha çok koltuk hassasiyetiyle şekillendiğini söylemek pek de su-i zan olmaz sanırım.


Hatice OLGUN
haticeolgun@gmail.com

Yorum Yazın Tüm Yorumlar
Güvenlik
Galeri
Sayfanın tüm hakları Hatice OLGUN’a aittir. 2015 ©
ana sayfa | hakkımda | fotoğraf galerisi | çizimlerim | şiirler | haber & söyleşi | yazılarım | yazarlardan | Yorumlar | bana ulaşın KA İnternet Bilişim Teknolojileri Tic. Ltd. Şti.