Bir süredir ülkemiz kamuoyunda özellikle ‘saman’ üzerinden olmak üzere ‘kırmızı et, orman yangınları, bitkisel üretim, tarımsal destekler’ gibi konularda bir başarısızlık tartışmasıdır gidiyor.
Tecrübeli bir Bakanlık çalışanı olarak ve tabi dolaylı yoldan 'bizlerin de başarısızlığı' anlamına gelen söz konusu iddialarla ilgili zaman zaman sosyal medyadan cevap verme refleksimin ötesinde derli toplu bir yazı hazırlamayı borç bildim.
Tevafuk, o arada ‘Kamuoyunda Gündeme Gelen Asılsız İddialar ve Gerçekler’ isimli kitapçığın güncellenmiş yeni basımı da elime ulaştı. Değil mi ki fazladan tek vatandaşımız okuyup çabayı anlasa, rakamları kıyaslasa kâfidir.
Bir kere, sırf karalayacağız diye (anlaşılan o ki yasal müeyyideleri göze alarak) önüne gelen bilgiyi “doğru yanlış, eksik fazla” demeden, hatta özellikle “yanlış eksik” halini kullanarak milyonların takip ettiği televizyon kanallarından yayanları ayıplıyorum.
Türkiye’nin her alanda olduğu gibi tarımda da aldığı yol rakamlarla her platformda ortaya konuluyor (itibar etmeyenler AB kaynaklı istatistiklere göz atabilir). Lakin malumunuz, gerçek yola çıkasıya yalan köşeyi çoktan dönüyor.
Çok gevezelik etmeyeceğim, zira konu özet haliyle bile uzun. Gelin, tümünü buraya alamadığım bazı iddia ve geçekleri konuşalım biraz.
**********
İddia: “Tarımsal Gayri Safi Yurtiçi Hasılada (GSYİH) sürekli düşüş yaşanıyor.”
Gerçek: 2002-2018 dönemini konuşuyorsak (ki iddia sahipleri bu döneme atıfla konuşuyor) 2002 yılında 24 milyar $ olan GSYH, 2018 yılında % 83 artışla 44 milyar $’a yükseldi. Yine, bir ölçüt olarak; 2002 yılında 3,8 milyar $ olan tarımsal ihracatımız 4,7 kat artırarak 17,7 milyar $'a yükseldi.
İddia: “Üreticiye yeterli destek verilmiyor.”
Gerçek: 2002’de neredeyse tek bir kaleme indirgenmiş tarımsal destekler; verimlilik, kalite, gıda güvenilirliği ve kırsal kalkınmayı esas alacak şekilde yeniden düzenlendi. Tarım sektörüne 2002 yılında toplam 1,8 Milyar TL destek verilmiş iken, 2019 yılında 9,5 kat artışla toplamda 17 Milyar TL nakit destek ödemesi yapılması karara bağlanmıştır. 2002 yılında bitkisel üretimde sadece 5 ürüne prim desteği veriliyorken, 2010 yılında sayı 5 üründen 17 ürüne çıkarılmıştır. 2002 yılından günümüze kadar hayvancılık destekleme ödemelerinde 45 kat artış sağlanmıştır. Zirai ilaç kullanımının azaltılması, daha az kalıntı ile sürdürülebilir üretimin sağlanması amacıyla kimyasal mücadeleye alternatif yöntemlerden biyolojik ve biyoteknik mücadeleye destekleme ödemesi verilerek son 8 yılda desteklenen uygulama alanı 19 kat artmıştır.
İddia: “Gıda denetimi önemsenmiyor.”
Gerçek: Bakanlığımız tarafından gıda üretim, satış ve toplu tüketim yerlerine yönelik denetim ve kontroller her geçen yıl arttırılarak sürdürülmektedir. 2002 yılında 1.500 olan denetçi sayısı geçen sene itibarıyla 6.825’e çıkarılırken, denetim sayısı da yıllık 39.000’den 1.124.918’e çıkarılmıştır. Yine 2009 yılında, halkın gıda ürün ve firmaları hakkındaki şikâyet ve önerilerini hiçbir makama aracıya gerek kalmadan doğrudan iletebilmesi amacıyla oluşturulan 174 ALO GIDA hattı sistemine bugüne kadar toplamda 2 milyondan fazla arama kaydedilmiştir.
İddia: “Bitkisel üretimimiz azalıyor.”
Gerçek: Bitkisel üretimimiz % 20 artarken başta buğday, mısır, çeltik ve ayçiçeği olmak üzere birçok üründe Cumhuriyet tarihimizin üretim rekorları kırılmış oldu. Dünyada tarım alanlarının nüfusa paralel olarak artmadığı gibi, tam aksine kentleşme vb sebeplerden azaldığı gerçeği göz önüne alındığında bu durum ‘birim alandan artış’ yani; yöntemde, destekte, bilgide, teknolojide ve sahada başarı demektir.
İddia: “Ülkemiz ithal samana muhtaç hale gelmiştir.”
Gerçek: Ülkemiz saman üretimi yıllık 25 milyon ton olup, hayvancılık sektöründe toplam 15 milyon ton saman tüketilmektedir. Geri kalan miktar kâğıt endüstrisi, mantar yetiştiriciliği ve hayvan altlığı olarak kullanılmaktadır. 2019 yılı itibari ile ithal ettiğimiz saman sadece 0,15 ton olup (ki muhtemelen yerli üretimin altında fiyat teklifi sebebiyle tercih edildi), toplam üretimimiz yanında ‘devede kulak’ tabir edilebilecek küçük bir miktardır. Aksine Ülkemiz bu yıl itibariyle saman ihracatçısı konumunda olup yıl içinde bu zamana kadar 7.370 ton saman ihraç edilmiştir.
İddia: “Ülkemiz tohumculukta dışa bağımlı hale geldi.”
Gerçek: Hâlihazırda 85 ülkeye tohum ihracatı yapmaktayız. Tohumluk üretimimiz son 16 yılda 7 kat artmış, tohum İhracatımızsa son 16 yılda 9 kat büyüme kaydetmiştir. Aslına bakarsanız tohum ve fidan ilk kez bu dönemde destekleme kapsamına alınmıştır. Yine tohum dış ticaretinde ihracatın ithalatı karşılama oranı; 2002’de % 31 iken, 2018’de % 85’e yükselmiştir. Bugün meyvecilikte kullanılan fidan ve fidelerin % 96’sı yurtiçinde üretilip sertifikalandırılmaktadır. Sertifikalı fidan üretimi ilk defa 2016 yılında destekleme kapsamına alınmıştır. 2002 yılında 4 milyon adet olan sertifikalı fide/ fidan üretimi, 2018 yılında yaklaşık 47 kat artışla 189 milyon adede yükselmiştir. Ülkemizin patates tohumluk ihtiyacı da artık yerli ve milli imkânlarla karşılanmakta olup 10 adet yerli patates çeşidi tescil edilerek ülke tarımına kazandırılmıştır.
İddia: “Orman yangınlarına müdahale edilemiyor.”
Gerçek: Ülkemiz, orman yangınları ile mücadelede, Akdeniz ülkeleri arasında lider konumdadır. Kurulan Erken Uyarı Sistemi ile orman yangınlarına müdahale süresi 40 dakikadan ortalama 15 dakika’nın da altına düşmüş olup yangına hassas bölgelerde bu süre sadece 12 dakika’dır. 776 adet kuleden 24 saat gözetlenen ormanlarımızla ilgili son 10 yıllık verilere göre 2018 yılında yanan alanda % 63 azalma sağlanmıştır. Anayasa ve Orman Kanunu ile yanan alanların yeniden ağaçlandırılması ve başka amaçla kullanılmaması güvenceye alınmıştır.
İddia: “Ülkemizde yeşil alanlar ve toprak varlığımız hızla azalıyor.”
Gerçek: Son 16 yılda Dünyada ormanlar azalırken, Ülkemiz orman varlığını artıran nadir ülkelerden olmuştur. 2002 yılında orman alanlarımızda ağaç sayısı yaklaşık 16.1 milyar iken 2018 yılında bu sayı 21.8 milyar adete ulaşmıştır. Yine 64 ildeki 265 Ovamız Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı Kararnameleri ile koruma altına alınmış, 2023’e kadar sayının 300’e çıkarılması karara bağlanmıştır.
İddia: “Girdi maliyetleri desteklenmiyor.”
Gerçek: Gübrede % 18 ve karma yemde % 8 olan KDV’nin kaldırılması 2016 yılında gerçekleşmiştir. Yine mazot desteği de ilk kez 2003 yılında başlatılmış ve sadece mazotla gübreye bugüne kadar toplam 20,1 milyar TL destek verilmiştir. Nadas alanlarında ise dekara mazot maliyetinin % 50’sini Devlet karşılamaktadır.
İddia: “Şeker pancarı üretim ve verimi günden güne düşüyor.”
Gerçek: 2002 yılında dekarda 4,4 ton olan verim 2019 yılı itibarıyla 6 tonun üzerine çıkarılarak % 41 artış sağlanmıştır. Geçmişte % 10 olan Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) kotaları 2019/2020 pazarlama yılında % 2,5’a kadar indirilerek bu bağlamda şeker pancarı üretiminde artışa gidilmiştir (kota kapsamında ilave 1,5 milyon ton şekerpancarı üretimi). Halkımızın tükettiği şekerin tamamı yurtiçinde üretilmekte ve 2019/2020 pazarlama yılında bu şekerin % 97,5’i pancardan elde edilecektir. Sadece tarımsal üretim açısından değil sağlığımız açısından da devrim gibi olan bu gelişmeyi özellikle önemsememiz gerektiğini düşünüyorum.
İddia: “Türkiye un ithal eder hale geldi.”
Gerçek: Buğday mamulleri ihracatında ülkemiz 2002 yılında Dünyada 11.sırada iken, 2005 yılından beri Dünyada 1’inci sırada yer almaktadır. Aldığımız buğdayı un, makarna, irmik vb. olarak ihraç ederek; değerde 12.4 Milyar $ dış ticaret fazlamız, miktarda ise 14.1 Milyon ton fazlamız bulunmaktadır. Özellikle un ve diğer işlenmiş buğday ürünleri sanayiinin, bugün itibarıyla 11. sıradan 1. sıraya yükselmesinin doğal bir karşılığı ve fabrika sayı- kapasitelerinin teşviklerle artmasının sonucu olarak zaman zaman hammadde ithalatı zorunlu olmakta ve bu da spekülasyonlara yol açmaktadır.
İddia: “Hayvan varlığımız sürekli azalıyor.”
Gerçek: Büyükbaş hayvancılıkta 2002’den 2018’e % 80 artışla AB ülkeleri içinde 2. sırada, Küçükbaşta % 55 artışla 1. sırada ve toplam hayvan sayısında yine AB ülkeleri içinde 1. Sıradayız diyebiliriz. Kanatlı adedi olarak artış % 43 olup arı kovanları sayısında bu dönemde % 100 artış sağlanmıştır.
İddia: “Gıdalarımıza GDO Denetimi yapılmıyor.”
Gerçek: Eylül 2010 tarihinde yürürlüğe giren ‘Biyogüvenlik Kanunu’ ve ilgili Yönetmelik hükümlerine göre yürütülmekte olan denetimler kapsamında Gıda Amaçlı GDO'lu ürün ithalatına izin verilmemektedir. İthal edilen gıda ürünleri ile ilgili olarak tamamı akredite olup 57 Kamu ve Özel Gıda Kontrol Laboratuvarında GDO Tarama, 30 Kamu ve Özel Gıda Kontrol Laboratuvarında ise GDO Miktar analizleri yapılmaktadır.
İddia: “Patates ekim alanları yasaklanıyor.”
Gerçek: Patates Siğili Hastalığının kimyasal mücadelesi bulunmamakta ve toprakta çok uzun süre etkileri devam edebilmektedir. Bu alanlarda ekim yapılmaya devam edilmesi durumunda diğer patates üretim alanlarına bulaşarak yayılma tehdidi bulunmaktadır. Patates üretiminde sürdürülebilirliğin sağlanması amacıyla sadece bulaşık parsellerde karantina tedbirleri alınmakta ve münavebe uygulanmaktadır. Hastalığın görüldüğü parselde bulaşma tehdidi yüzünden sadece patates ekimi yasak ve fakat diğer tüm ürünlerin ekimi serbesttir. Buralarda çiftçinin gelir kaybını önlemek için de 3 yılda bir 110 TL/da destekleme ödemesi yapılmaktadır.
İddia: “Genetik mirasımız korunmuyor.”
Gerçek: Ülkemizin genetik kaynaklarına sahip çıkmak ve atalarımızın yıllardır yetiştirdiği ürünleri gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla ‘Yerel Tohum Buluşmaları’ ilk kez bu dönemde ve Devletin en üst düzeyi önderliğinde gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte çiftçilerimiz ve halk tarafından Bakanlığımıza, yerel bitki ve çeşitlerine ait 1.000’i aşan tohum bağışlanmıştır. İzmir’deki Ulusal Gen Bankasında 3.339 türe ait yaklaşık 55.000 tohum örneği, Ankara’da ise 873 türe ait yaklaşık 50.000 tohum örneği korunmaktadır. 17 Arazi Gen Bankasında 107 türe ait yaklaşık 9.750 canlı örnek muhafaza edilmekte ve 6 Araştırma Enstitümüzde de 900 türde 100.000 soğanlı ve yumrulu doğal süs bitkisinin (geofit) muhafazası yapılmaktadır.
İddia: “Sulama yatırımları yetersiz.”
Gerçek: 2003-2019 yılları itibariyle DSİ tarafından toplam 208 Milyar TL’lik yatırım yapılmıştır. Son 16 yılda; 565 baraj, 553 HES, 239 İçme suyu tesisi, 1.341 sulama tesisi, 4876 taşkın kontrol tesisi, 18 atık su tesisi, 329 gölet ve 45 hayvan içme suyu göleti olmak üzere toplamda 7.966 tesis hizmete açılmıştır. Türkiye son 79 yılda 12.500 MW kurulu güce ulaşmışken, son 16 yılda mevcut kurulu gücümüzün üzerine 16.500 MW ekleyerek toplam kurulu gücümüzü yaklaşık 2,5 kat arttırdık.
İddia: “Yeterli fidan dikimi yapılmıyor.”
Gerçek: Son 18 yılda 4,5 milyar adet fidanı toprakla buluşturmanın ötesinde, bu 11 Kasım’da Bakanlığımızca başlatılacak seferberlikle hedeflenen 11 Milyon Fidan ile Guinness Rekorlar Kitabı’na aday olduğumuzu da fırsat bu fırsat duyurmak isterim.
***********
Tabi iddialar bu kadar değil, malum cevaplar da. Fakat üç aşağı beş yukarı kafalarımızda “önümüze konan felaket senaryosunun gerçekle o kadar da örtüşmediği” şüphesi oluştu ise,
Şimdi de doğal olarak diyeceksiniz ki “durum bu kadar iyiyse sebzeyi, meyveyi, eti daha ucuza yememiz gerekmez mi” (veyahut “bu kediyse ciğer nerede”)? Soru haklı, cevaplara gelince onca ekonomist agronomist stratejist hocalarımız varken haddimi bilir dilim döndüğünce yaşayıp gördüklerimi yazabilirim.
Bir kere takdir edersiniz ki meyve ve sebzeyi mevsiminde satın aldığımızda fiyatlar konusunda hala avantajlı ülkelerden biriyiz. Dolayısıyla “ille de kışın patlıcan domates tüketirim” diyorsanız bunun ekstra maliyeti var ve bu tarımdaki başarısızlığı değil, daha çok yeme- harcama alışkanlıklarımızda ve tabi gelir düzeylerimizdeki değişimi gösterir.
Eskiden büyüklerimiz, sebze meyveyi mevsiminde ucuza alır evde konserve, kurutma, kaynatma vb metodlarla dayanıklılığını artırarak kış için hazırlıklar yaparken, şimdi hem ‘hazırı var’ ve hem de malum iş hayatına gittikçe daha fazla dahil olan kadınlarımızın vakti yok..
Dolayısıyla işlenmiş gıdanın da ekstra bir maliyeti var ve bu da tarımda başarısızlığı değil, tarıma bağlı gıda endüstrisinin gelişmesi, çeşitlenmesi, ulaşılabilirliğinin artması ve bizim hızlanan yaşantılarımızın bir sonucudur.
Bir diğer sebep de yukarıda da rakamlarla verdiğimiz tarımsal ihracatımızın artışıdır ki üretim artsa bile bu durum içerdeki ürün arzını ister istemez daraltmakta ve bu da fiyatları etkilemektedir.
Diğer konu nüfus konusu.. Türkiye artık 30- 40 milyonluk bir ülke değildir. 82 milyonu aşan nüfusumuzu beslediğimiz gibi, 4 milyon mülteci ve STK’larımız aracılığıyla başta Afrika, Ortadoğu dünyanın çeşitli yerlerindeki yardıma muhtaçları da doyurmaktadır.
Asıl tüketici olan ve beslenip gelişmesi beklenen genç nüfusa baktığımızda Avrupa ülkelerinin nerdeyse iki katı olduğumuz göz ardı edilen başka bir gerçektir. Bu durum, gıdada fiyatların oluşumu aşamasındaki arz-talep dengesine olduğu gibi genç işsizlik rakamına da (aleyhimizde) etki etmektedir.
Zaman zaman gündeme gelen, birkaç büyük market zinciri ile dengeleme amaçlı düşük fiyata satışların çoktan uygulamaya konduğu et meselesinde ise inanç ve sosyolojinin devreye girerek, Avrupa ülkelerindeki domuz eti tüketiminin de etkisiyle kırmızı- beyaz ete talebin bizdeki oranda olmadığı gerçeğini göz ardı etmemek gerekiyor.
Ve tabi ülkemizin, Bölgesinde konjonktürel tabir edilen bazı gelişmeler ve bu topraklar üzerindeki hevesler karşısında takındığı ‘oyun bozan’ tavır ve edilgen siyasetten etkin pozisyona geçmenin bedeli olarak karşımıza çıkan dolar kuru belası..
Bundan bağımsız olmamak üzere, içerden gerek özellikle seçim dönemlerindeki anlamlı(!) piyasa hareketleri ve gerekse de durumdan nemalanan fırsatçıların yine spekülatif davranışları da sebeplerdendir.
Bir diğer sebep olarak, fiyatları marketlerde tarladakinin 2- 3 katına çıkaran aradaki komisyoncu aracı vs faktörü vardır ki bu da kısmen tanzim satış noktaları- kooperatifler ve mahalle pazarları ile el atılan ve fakat bunlara rağmen halen etkili olan bir konudur.
Sonuç olarak sabaha kadar konuşup sebepleri çoğaltabiliriz. Ancak bunların doğrudan tarımsal alanda başarısızlık anlamına gelmediği, aksine tarımda yukarıda saydığım ve sayamadığım ve bir kısım medyada maksatlı sansürlendiği için duymadığınız bazı gelişmeleri vurgulamak isterim.
Hatice OLGUN
haticeolgun2@gmail.com