Zamanında, misal 25 dolarlık stenti 2450 dolara alınmış gösterme tarzı dolaplarla SSK dönemi çok konuşulan Kılıçdaroğlu’nun en medyatik yalanları ise CHP’nin başına geçtiği 2010’dan sonradır.
Bir FETÖ kumpası ile istifası sağlanan Deniz Baykal’ın yerine aday olmayacağını açıkladıktan sadece günler sonra sürpriz bir şekilde adaylığını koyduğu Genel Başkanlığa tabiri caizse “dakka bir, gol bir” yalanla adım atar.
Bu gelişmeyle birlikte artık Türk siyasi tarihinde benzemezlerin yan yana geldiği ilginç bir dönem başlayacaktır. Yıllar yılı Ecevit, Demirel, Özal dahil pek çok Hükümetin güvenini kazanmış ve “dilimizi kültürümüzü yurtdışında tanıtan, bayrağımızı oralarda dalgalandıran vatansever” yanıyla bildiğimiz yapı;
Ne zaman ki şeytani yüzünü gösterdi.. Türkiye Cumhuriyeti üzerindeki kirli niyetlerini açıkça ortaya koydu.. Ne zaman ki bir suç örgütü olarak tanımlandı.. Ne zaman ki bunlarla mücadeleye başlandı.. İşte o zamana kadar (vatansever bilirken) bunlara düşman olanlar, o günlerden sonra kanka oldu çıktı.
Dedim ya az önce, “benzemezlerin yan yana geleceği” dönem başlamıştı diye, tam da öyle. Artık FETÖ’nün sarf ettiği ne kadar aşağılık iddia, iftira, yasadışı tape içeriği varsa, “tesadüf”e bakın ki ertesi gün birebir aynı ifadelerle ve FETÖ ile senkronize şekilde CHP’nin başına oturtulan bu şahsın ağzından duyacaktık.
Düğmeye basılmıştı bir kere. Türkiye Cumhuriyeti, bir ucu 15 Temmuz cüretine kadar varacak ihanet zinciriyle içerden muhterislerce kuşatılırken, dışardan da haritaların yeni baştan çizilmek istendiği Bölgesinde artı bir cephede mücadele vermesi sağlanarak gücü ve enerjisi bölünecektir.
Haziran 2018’de İYİ Parti Mecliste grup kurmayı başardığında demiştim ki; Erdoğan ve Akparti karşısında şansı olmayan Akşener Projesi’nde bir amaç da (kampanya boyu marjinaller dışındaki basının beyanatlarına itibar etmediği) Akşener’in, verilen sufleleri TBMM’de okuması ve bu yolla merkez medyada duyulur olmasıydı, hâsıl oldu.
İşte Kılıçdaroğlu (dolayısıyla CHP); bu fonksiyonu, yani medyası kapatılarak sesi kısılan “FETÖ’nün sesi olma” işlevini uzun süredir yüklü tazminatlara rağmen layıkıyla yerine getiriyor ve normalde bir terör örgütünün saçma sapan iddiaları olarak kalması, hatta kınanması gereken yalanların toplumun bir kesimi tarafından ‘satın alınmasını’ sağlıyordu.
Liste uzun, birazını hatırlayacak olursak; “Man adası, AkParti’deki 120- 180 Bylockçu MV, kontrollü darbe, boğazı kesilen asker, IMF’yle görüşülüyor (meğer kendileri görüşüyormuş), Suriyelilere vatandaşlık” ve son olarak “CHP dizayn edilmek isteniyor” gibi altı asla doldurulamayan, çoğunu ilk olarak FETÖ’nün dolaşıma soktuğu türlü çeşit yalanlar..!
Bunlarla amaç; bu yeni süreçte, FETÖ- CHP ortak ağzıyla dillendirilen yalanların doğrusunun ispatı için iktidarın enerjisi bölünerek ve kamuoyu bunlarla meşgul edilerek sürekli savunma pozisyonunda kalması sağlanan Hükümetin karşı atağa geçmesinin, yani tam da FETÖ ile zamanında mücadelenin önünün kesilmesiydi.
Öyle ki TCK’da FETÖ tanımlaması yapıldıktan sonra, halen örgütle bağını koparmayan FETÖ’cülerin, (Emniyet, Yargı, Medya, Finans vs) yapılandıkları her katmandan tasfiyesinin başlaması üzerine yüksek perdeden dillendirilen “mağduriyet” algısıyla, böylesine sinsi, tehlikeli bir yapı karşısında “zalim, tiran” gösterilen Hükümetin ve örgütle mücadelenin hızı kesilecekti..
Düşünün.. Kılıçdaroğlu CHP’sinin moral motivasyon ve algı desteğiyle, toplumda hatırı sayılır bir süre boyunca eli yüzü yıkanarak aklanan paklanan ve artık gizlenecek tarafının kalmadığı 15 Temmuz’a kadar toplumun yarısı nezdinde “mağdur”u oynamayı başaran FETÖ’yü,
Görünür kırılmanın başladığı ve meselenin adının konduğu 17 -25 Aralık sonrası topyekûn karşımıza alsaydık, başta ülkenin stepnesi konumu ve sorumluluğunda olan ana muhalefet olmak üzere, tüm siyasi oluşumlar meseleyi siyaset üstü addederek örgütle mücadelede Hükümete destek vermiş olsaydı 15 Temmuz olur muydu, olabilir miydi?
Mümkün değil, bir daha diyorum mümkün değil.. Bu bağlamda her zaman söylerim, yine söylüyorum; İşin bütün faturasını, bu yapıyı hepimizin “Cemaat” olarak bildiği dönemde ve “367’ler, kapatma davaları”yla yer yer uç gösteren açık net askeri vesayete karşı bir nevi mecbur kalınan bir işbirliğine yıkanların,
Örgütün asıl FETÖ yüzü ortaya çıktıktan sonra bu yapıya verdikleri destek olmasa ve tam da o tarihlerde Devletin eli rahatlatılarak örgütle zamanında etkili mücadele yapılmak suretiyle şah damarı o gün kesilebilseydi çok net söylüyorum 15 Temmuz olmayacaktı, olamayacaktı.
Bu bağlamda, başta FETÖ’ye (asılyüzü ortaya çıktıktan sonra) payandalık ederek bir çeşit meşruiyet sağlayan CHP Lideri, yedeği Akşener ve artık her şey ortada olmasına rağmen bu yalanlara iman eden herkesin 250 masum vatandaşın kanındaki kendi payını sorgulaması gerekir (yok öyle birilerine yıkarak rahatlamak).
“Yalanlara iman eden” dedik ya.. Bir diğer tehlike; bu yalanlarla beyni yıkanmış ve sonradan kendi içinden birilerinin dahi başa çıkamayıp “şizofren” tabir edeceği derece algıda boğulmuş, akli melekeleri felç bir topluluğun ülkenin başına bela edilmesi olacaktır.
Öyle ki bugün; dillendireninden fısıldayanına, duyanından doğrulayanına CHP’nin kendi içinde ve medyasında dönen acemice yazılmış bir senaryo, bir algı çalışması için bile, yukarıdan tek bir işaretle “CHP’ye kurulmuş kumpas” senaryosuna sığınabilecek kadar da gerçeklerden uzaktılar.
Daha fenası, bu arkadaşları artık; ayakları yere basan, dışarda şikâyet etmek yerine içerde muhalefet edip ve fakat vakti geldiğinde de ülke menfaatini öncelemek suretiyle sorumlu bir ana muhalefet lideri gibi davranacak bir yönetim de kesmeyecek.
Bu sayede de Kılıçdaroğlu veya bu çizgideki herhangi biri, kaç seçim kaybederse kaybetsin, ne kadar komik, rezil, saçma ve savunulması imkânsız durumlara düşerse düşsün, Partiye ne kadar zarar verirse versin;
Kürsüden tek bir kere “Saray, Beyefendi, Damat” demesi ile anında her beceriksizliğini unutturacak, arkasına destek bulacak, alkışı teveccühü, delegeyi, koltuğu kapacaktır.
Ve Türkiye Cumhuriyeti’nin gücüyle FETÖ’nün eli kolu kırılsa bile, maalesef toplumsal kalıcı tahribatlarından biri de bu “titiz çalışılmış” laboratuvar ürünü zihniyet olacaktır.
Hatice OLGUN
haticeolgun2@gmail.com